Şartla Salıverme :Tarihi Kökenleri
Son yılların ve hatta günlerin popüler konusu şartla salıverme kurumunun tarihsel kökenleri, bugün için bazı dersler çıkarmamıza fayda sağlayabilir. Aslında günümüzde hukukun, ceza hukukunun pek çok kurum ve prensibinin altında kötü deneyimler, kötülükler, dramlar vardır ve bunların tekrarlanmaması adına getirilen kaideler, zamanla ilkeler halini almıştır. Bu anlamda hukukun temel ilkelerinin insanoğlunun yaşayarak deneyimlediği tecrübelerin sonucu elde edilen kazanımlar olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Tabi Harper Lee’nin (Tespih Ağacının Gölgesinde) “..Tarih zaman kadar kesin bir biçimde kendini tekrarlıyor ve insanın insan olduğu ne kadar kesinse, şurası da o kadar kesin: İnsanoğlunun ders çıkarmak için bakacağı son yer tarihtir..” tespitini de unutmaksızın.
Bu yazımızda ülkemizde “cezaevlerini boşaltmak ihtiyacına” binaen sık sık müracaat edilen şartla salıverme kurumunun nasıl doğduğunu, hangi koşullarda ortaya çıktığını aktarmak istiyoruz. Daha sonraki yazılarımızda 7242 sayılı Kanunun hükümlerini ayrıntılı olarak değerlendireceğiz.
İngiltere’ni aşırı şekilde kalabalıklaşan infaz kurumlarındaki yoğunluğu azaltmak amacıyla Amerika’ya ve daha sonra Amerikan Kolonilerinin bağımsızlıklarını elde etmelerine müteakip Avustralya’ya mahkumları sürgün etmesiyle şartla salıverme kurumunun temelleri atılmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde de 19 uncu asırdan itibaren Tedrici İrlanda Sisteminin bir parçası olarak şartla salıverme tatbik olunmaya başlanmıştır. Bu bakımdan kurumun kaynağının Anglo-Amerikan hukuku olduğu doktrinde genellikle kabul edilmektedir[1].
Kıta Avrupa’sında şartla salıvermenin ilk izlerine küçük suçlular bakımından 1850’de Fransa’da, yetişkinler açısından ise, 1861’den itibaren Portekiz’de rastlanmaktadır[2].
Müessese 1871’de Almanya’da, 1873’te Danimarka’da, 1888’de Belçika’da, 1889’da İtalya’da, 1906’da İsveç’te, 1914’te İspanya’da, 1924’te Brezilya’da uygulanmaya başlanmıştır[3].
1878’de Stockholm’de toplanan Cezaevlerine İlişkin Uluslararası Kongrede; bir infaz şekli olarak şartla salıvermenin ceza hukuku prensiplerine aykırı olmadığı, mahkumiyete zarar vermediği ve hem toplum hem de suçlu açısından bir takım avantajlar getirdiği gerçeği vurgulanmıştır[4]. Nitekim 1910 tarihli Hapishanelere İlişkin Uluslararası Kongre yapıldığında, müessese hemen hemen tüm Avrupa’da kabul görmüştü[5].
Aşağıda, şartla salıvermenin tarihi gelişimi, müesseseye kaynaklık etmeleri bakımından Fransa, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere üç başlık altında ele alınacaktır.
a) Fransa
Şartla salıvermenin ilk denemeleri 1830’larda Fransa’da küçük suçlular hakkında gerçekleşmiştir[6]. Ardından müessese 19 uncu asrın mevzuatına kısım kısım intikal etmiştir. 1847’de Kralın Savcısı Bonneville de Marsangy, “Institutions complémentaires ou Régime Pénitentiaire” (Tamamlayıcı Müesseseler veya İnfaz Rejimi) adlı eserinde şartla salıvermeden bahsetmiş ve böylece sistemin kurumsallaşmasında önemli rol oynamıştır[7].
Ülkede şartla salıverme ilk kez küçük suçlular için 5 Ağustos 1850 kanunuyla (m.9) kabul edilmiştir[8]. Daha sonra 1854 yılında, siyasi suçluların ceza kolonilerine sürgün edilmesiyle kapsam genişletilmiştir. Kolonilere sürgün edilen mahkumların cezalarının kalan kısmını burada çalışarak geçirmeleri öngörülmüştür[9]. 25 Mart 1873 ve 27 Mayıs 1885 Kanunları da sürgün mahkumları hakkında kuruma yer vermişlerdir. 14 Ağustos 1885 Kanunu ile müessesenin genel karakteri ortaya konulmuştur[10]. Bu kanunun 1 inci maddesi sadece Fransa ve Cezayir’deki infaz müesseselerindeki hükümlüleri dikkate almışken, zamanla uygulama şartla salıvermeyi koloni cezalarına da teşmil etmiştir[11].
Fransız Yasakoyucusu 1885 kanununun tatbikinde çıkabilecek zorlukların aşılması bakımından bir kararnamenin ilan edileceğini duyurmuştur. Ancak sözü geçen kararname çıkarılmamıştır[12]. Yasama organının bu ihmali üzerine kötü uygulamalar görülmüş, bu anlamda ceza infaz kurumlarının yoğunluklarına göre şartla salıvermeye az ya da çok başvurulmuş, yoğun hapishanelerde kuruma daha çok müracaat edilmiştir[13].
Fransa’nın bütün ıslah ve cezaevi müesseselerinde ve her türlü hürriyeti bağlayıcı cezalar için kabili tatbik bulunan şartla salıverme kurumundan istifade edebilmek, 1885 Kanununa göre, bir takım koşulların yerine getirilmiş olmasına bağlıydı. İlk olarak hükümlünün cezaevindeki davranışları, artık ıslah olduğu konusunda tatmin edici olmalıydı. Bunun anlaşılabilmesi için de, mahkumun cezasının belirli bir kısmı infaz edilmeliydi. Nitekim ilk defa suç işlemiş olanlar veya mükerrir olmayanlar mahkumiyetleri altı aydan az ise üç ayını, altı aydan fazla ise yarısını, mükerrirler ise, cezaları dokuz aydan az ise altı ayını, dokuz aydan fazla ise üçte ikisini çekmeliydi[14]. Hükümlü bundan başka, geçimini meşru bir şekilde temin edebileceğini belgelemek, tahliye edildiğinde onu çalıştırmayı kabul edecek bir iş adamının kabul yazısını ibraz etmek mecburiyetindeydi[15].
Şartla salıvermeye karar verme yetkisi başlarda İçişleri Bakanına aitken, 1891’den itibaren bu yetki Adalet Bakanına verilmişti. Adalet Bakanı, ceza infaz kurumunda görevli nezaret komisyonu başkanının, içerisinde cezaevi müdürü ve patronaj derneklerinin iki temsilcisinin de yer aldığı istişari komitenin ve mahkumiyet kararını veren mahkeme savcısının görüşünü aldıktan sonra kararını verirdi. Ayrıca şartla salıvermeyi geri alma yetkisi de Adalet Bakanı’na aitti (1885 Kanunu m.3,4,5) [16].
1885 Kanunu ile getirilen sistem, güçlü bir özel patronaj şebekesine dayanıyordu. Cezalarının yarısını çekerek salıverilen hükümlülerin, özel toplulukların veya müesseselerin gözetimi altında tutulması öngörülmüştü. 1886 ve 1895 yılları arasında yaklaşık on iki bin hükümlü salıverilmişti ve bunlar özel denetim organlarının patronajı altında tutuluyordu[17].
1885 Kanunkoyucusunun düşüncesinde patronaj dernekleri sistemin önemli bir unsuruydu. Bu cemiyetlerin faaliyetleri genç faillerin denetimi ile sınırlı değildi. Onlar mahkumun ıslahı ile ilgili her hususla da meşgul olmaktaydı. 1893’ten itibaren patronaj cemiyetleri bir federasyon etrafında örgütlendi ve bu federasyonun başına merkezi Paris’te olan bir büro getirildi[18]. Federasyon birçok milli veya milletlerarası patronaj kongreleri düzenledi[19].
Patronaj cemiyetlerinin faaliyetleri, özet olarak serbest bırakılan mahkumlarla ilgilenmek ve onlara yaşam vasıtaları temin etmekti. Bunlar arasında; hapishanelere yapılan ziyaretler, eğitim amaçlı kitap vs. dağıtımı, konferans ve konser düzenlenmesi, salıverilen mahkumlara para yardımında bulunulması veya kalacak yer temini sayılabilir. Söz konusu faaliyetleri gerçekleştirmek için patronaj cemiyetleri devletin mali yardımından istifade etmekteydi [20].
b- İngiltere
Suçluların devlet otoritesi altında tutularak yarı serbesti içerisinde cezalandırılmasına ilişkin fikirler, İngiltere’nin hükümlüleri çalışmak üzere kolonilere göndermesiyle gelişti[21]. Başıboş ve işsiz dolaşan aşağı sınıflar feodalitenin sona ermesini takiben, yüksek oranda suç işlenen büyük şehirlerin fakir mahallelerinde toplanmışlardı. Ekonomik durumun kötülüğünün de etkisiyle, hapis cezası gerektiren birçok suç işlenmiş ve hapishanelerin istiap haddi aşılmıştı.Bu yoğunluğu kısmen azaltmak ve infaz kurumlarını ferahlatmak amacıyla çareler aranıyordu. 1587 öncesinde İngiltere sürgün yasasına (Act of Banishment) geçti ve suçluların affedilmeye hak kazanabilmeleri için Kral adına çalışmak üzere gemilerle[22] deniz aşırı kolonilere gönderilmesine başlandı. Bu bağlamda 1596’dan 1776’ya kadar, suçlular Amerika’daki kolonilere sınır dışı edildi veya sürgüne gönderildi[23]. Kolonilere gönderilen hükümlüler başlangıçta şartsız affediliyorlardı. Bunun için ceza süresinin belirli bir kısmının kolonide çalışarak geçirilmesi yeterliydi. XVIII. Yüzyıl boyunca İngiliz mahkumlar ceza sürelerinin tamamlanmasına kadar özel kişiler için kolonilerde çalışmaları koşuluyla serbest bırakıldılar[24].
İngiliz mahkumların Amerika’ya sürgün edilmesi sistemi, Amerikan kolonilerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından (1776) sonra kaldırıldı. Ancak İngiltere’nin yüksek oranda dolu hapishanelerini rahatlatmak[25] için çok sayıda suçluyu sürgüne göndermeye hala ihtiyacı vardı. James Cook 1770’de Avustralya’yı bulmuştu, sistem böylece buraya kaydırıldı. Suçluların bu yeni kıtadaki el değmemiş vahşi alanların düzenlenmesinde, imarında çalıştırılmaları planlanıyordu[26]. Böylece Avustralya önemli bir koloni merkezi haline geldi. Avustralya Kolonilerindeki yöneticilere suçluların affı yetkisi verilmişti. İyi davranış gösteren, iyi çalışan suçlular ceza sürelerini henüz tamamlamadan şartsız affedildi. Ancak bu şekilde serbest bırakılan kimi suçluların davranışları, çıkardıkları problemler afların şartlı hale getirilmesi sonucunu doğurdu. Öngörülen temel şart, salıverilen suçlunun kendisini geçindirebilme imkanını ispatlaması ve belirli bir bölgede ikamet etmesiydi. Ayrılma bileti ya da lisansı (ticket of leave, ticket of licence) olarak bilinen şartla salıvermenin bu şekli, kurumun modern tanımına uymaktadır, fakat arada önemli bir fark vardır, o da; Avustralya’da özgürlük biletiyle salıverilen hükümlüler devletin kontrolü altında değildiler[27].
Belirtmek gerekir ki, şartla salıverme kavramının gelişmesinde, Avustralya sahillerine bin mil uzaklıktaki Norfolk Adasındaki İngiliz ceza kolonilerinin yönetimine getirilen (1840) Alexander Moconochie’nin (1787–1860) çalışmaları ve düşünceleri önemli rol oynamıştır. Norfolk adasına iki kez mahkum olmuş, mükerrer suçlular yollanmaktaydı. Gemi yoluyla İngiltere’den Avustralya’ya ve oradan da Norfolk’a geliyorlardı[28]. Burada uygulanan infaz sistemi ve inzibati cezalar çok ağır ve insanlık dışıydı. Mahkumlar sık sık isyan ediyor, inzibati cezaya maruz kalmaktansa intiharı tercih ediyorlardı[29]. Bu hadiseler üzerine “Norfolk” İngiltere için önemli bir mesele haline geldi. İşte bu suretle, Moconochie kendi teklifi üzerine yeni bir infaz rejimi tatbik etmek maksadıyla Norfolk’ta görevlendirildi[30].
Maconochie, önceden belirlenmiş, tamamının çekilmesi zorunlu sabit hapis cezalarına (flat sentence) karşı çıkarak,eğitimin, çalışmanın ve iyi halin ödüllendirilmesine dayalı yeni bir hapis rejimi planladı ve bir “notlama sistemi” (mark system) geliştirdi[31]. Bu sistemde hükümlü, kendisine işlediği fiilin ağırlığına göre verilen belirli bir notu, çok çalışarak, öngörülen eğitim ve dini programlara katılarak ve iyi davranış göstererek bitirebilir ve böylece özgürlüğünü kazanabilirdi[32]. Mahkumun kurum içerisindeki uygunsuz davranışları ise, kazanılmış notların tenzilini sonuçlardı[33].
Maconochie’ye göre, salıverme bir cezanın tamamlanmasına (ayarlanmış bir zaman sürecine) değil, belirli miktardaki işin bitirilmesine dayanmalıdır. Kısaca zaman cezaları kaldırılmalı ve görev cezaları getirilmelidir[34]. Bunun için de hükümlünün üstlenmesi gereken işin miktarı, işlenen suçun ağırlığına göre tespit olunan belirli bir notla ifade edilmelidir. Böylece mahkumun kurum içerisindeki gidişatı, tavır ve hareketleri, sosyal yaşama uyumu ve endüstriyel alandaki çalışmaları değerlendirilerek özgürlüğe kavuşması konusunda sağlıklı bir karar verilmiş olunur[35]. Bu sistemde hükümlü hapishanedeyken kendisine verilen her şeyi kazanmalıdır. Bütün yiyecekler ve müsamahalar onun notlarının borcuna eklenmelidir[36]. Hükümlü 6–7 kişiden oluşan bir grup mahkumla birlikte çalıştırılmalı ve bu grubun tamamı her üyenin çalışmasından ve gidişatından sorumlu tutulmalıdır[37]. Son aşamada, suçlu hala günlük notlarını kazanmakla mesul olurken, çalışmalarından elde ettiği menfaat kendisine bırakılır ve daha az bir disiplin altında tutularak, topluma salıverilmeye hazırlanır[38].
Yukarıda temel özellikleri belirtilen sistemin beş ana prensibi vardı[39] : 1) Başlangıçta öngörülen sıkı bir hapis, 2) devlet görevlilerinin gözetiminde çalışma, 3) sınırlı bir bölgede özgürlük, 4) ayrılma bileti (ticket of leaves) ya da şartla salıverme (parole) ile sonuçlanan bir şartlı af (conditional pardon) ve 5) özgürlüğün tamamen kazanılması.
Maconochie’nin fikirleri, 1854 yılından itibaren İrlanda’da benimsendi. İrlandalı Walter Crofton, Maconochie’nin öngördüğü rejimi, “müddetsiz hüküm sistemi”nin (indeterminate sentence) geliştirilmesinde kullandı. Bu da, “Dereceli Sistem”, “İrlanda Sistemi” (Irish System) olarak bilindi[40].
Crofton’a göre, “müddetsiz hüküm”, bir mahkumun topluma geri dönmeden önce hazırlanmasında kullanılabilecek bir sistemdir. Bu bakımdan, cezanın uzunluğu keyfi bir zaman süresi olmamalı, fakat suçlunun rehabilitasyonu ile ilgili bulunmalıdır.Eğer cezaevleri mahkumların işledikleri suçlar hakkında düşündükleri ve yanlış davranışlarını sona erdirmeye karar verdikleri (pişman oldukları) bir yerse, burada bir mekanizma olmak zorundadır. Bu mekanizma suçludaki uslanma konusundaki gelişmenin gerçekten yapıldığını saptamak ve hükümlü pişmanlık duyduğunda dışarı çıkartılmasını sağlamak maksadına yönelen müddetsiz hüküm sistemidir. Bu sistem, hapis cezalarının infazında en iyi çaredir[41].
Crofton’un kurduğu sistem de, bir çok bölümü içerir. Her biri suçluyu özgür topluma daha yakınlaştırır. Birinci bölüme hücre hapsi ve monoton işler karıştırılmıştır. İkinci bölüm bayındırlık işlerinde çalıştırma ve çeşitli aşamalarda bir üst dereceye geçmeyi içerir. Bu dereceler hapiste kalmanın uzunluğunu kısaltır. Son bölümde mahkumlar daha gelişmiş bir hapishaneye gönderilir. Bu hapishanelerde denetim olmadan çalışırlar ve toplum içerisine girip çıkabilirler. Hükümlünün davranışları iyiye gidiyorsa ve eğer kendisine bir iş bulabilecekse, suçlu bir şartlı af ya da özgürlük biletiyle topluma geri döner. Bu suretle salıverilen hükümlü, muayyen bir denetime tabi olur[42]. Her ay polise gidişatı hakkında rapor vermesi istenir[43]. Eğer salıverilen mahkumun tutumu şartlı salıverme deneticilerinin kurduğu standartlara uygun değilse bu bilet temel cezanın tamamlanmasına kadar her hangi bir anda iptal edilebilir[44]. Crofton’un kurmaya çaba gösterdiği sistem, modern şartla salıvermenin (parole) temelini oluşturmuştur[45].
Avustralyalı halkın ülkelerinin, İngiliz suçluların ıslahında kullanılmasına yönelik protestolarının etkisiyle, İngiltere’de 1837’lerden itibaren yeni bir infaz rejimi konusunda tartışmalar başladı. Nihayet 1850’lerde Avustralya’ya sürgünün sona erdirilmeye başlanmasıyla, dereceli sistemin bir parçası olarak şartla salıverme kurumuna yer verildi[46].
c- Amerika Birleşik Devletleri
Amerikan infaz sistemi, İngiliz Alexander Maconochie ve İrlandalı Walter Crofton’nun yukarıda belirtilen çalışmalarından esinlenmiş ve XIX. Yüzyılın ikinci yarısındaki hapishane reform hareketleri, şartla salıverme kurumunun ülkede kabulünde önemli rol oynamıştır[47].
Amerikan ceza hukuku düşünürleri ve hapishane yöneticilerinin katıldığı 1870 Cincinnati Amerikan Hapishane Kongresinde ıslah çalışmalarında alınması gereken hedeflerin ne olacağı konusu tartışılmıştır. Bu tartışmalar özellikle kalabalık hapishanelerin problemlerini azaltmak için reform yapılması ve yeni hapishaneler inşa edilmesi konuları üzerinde odaklaştı. Kongre sonucunda kabul edilen ilkeler arasında İrlanda sistemine ve notlama esasına dayalı müddetsiz hüküm rejimine de yer verildi[48].
1876’da New York Eyaleti, müddetsiz hüküm sistemini benimseyen bir yasa kabul etti. Bunun üzerine New York’taki Elmira Eyalet Hapishanesinin müdürü olan Zebulon Brockway, şartla salıverme kurumunu denemeye ve suçluları bu yöntemle salıvermeye başladı[49]. Buna göre; cezasının en az bir yılını iyi halle geçirmek ve dışarıdaki faaliyetleri konusunda tatmin edici bir plan sunmak koşuluyla hükümlüler salıveriliyordu[50]. Serbest bırakılan mahkumların altı ay süreyle kontrol ve denetim altında tutulması öngörülmüştü[51].
Orijinal uygulama olarak New York’taki şartla salıverme sistemi polisin bir denetimine gereksinim duymuyordu. Bunun yerine vatandaşlar arasından gönüllü kimseler, suçluların topluma yeniden entegrasyonuna yardımcı oluyorlardı. Bu da Crofton’un şartla salıverme sisteminden bir farklılık oluşturuyordu. Zamanla şartla salıverme yaygın hale gelmeye başlayınca, daha büyük sayıda suçlular salıverildi. Zorunlu olarak da bu gönüllü denetimcilerin yerini ıslah hizmetlileri almaya başladı[52].
Amerikan şartla salıverme sistemi Maconochie ve Crafton’un programlarından başka açılardan da farklılık arz ediyordu. Bu iki düşünürün sisteminde suçlular belirlenen kurallara uyarak ve öngörülen bir usul çerçevesinde notlar kazanarak salıverilmeye hak kazanırlardı. Buna karşılık, Amerikan uygulamasında suçluların salıverilmeleri için hapishane otoritelerine başvurmaları ve ıslah olduklarını kanıtlamaları beklenirdi. Böylece şartla salıverilme; birinci sistemde hükümlünün inisiyatifine bırakılırken, ikincisinde hapishane yöneticilerinin ya da sonraki dönemlerde şartla salıverme kurullarının (Parole Boards) takdir yetkisine terk ediliyordu[53].
ABD.’de bir çok kimse daha ilk günden itibaren, mahkumların işledikleri suçların cezasının tamamını çekmeden salıverilmesine karşı çıktı. Buna rağmen şartla salıverme sistemi ülkede gittikçe yaygınlaşmaya devam etti. 1900 yılında 20 eyalette şartla salıverme uygulanıyordu ve 1932’ye gelindiğinde 44 eyalet ve Federal Devlet infaz sisteminde kuruma yer vermişti. En son Mississippi Eyaleti 1944’de şartla salıverme sistemine geçti[54].
ABD.’de şartla salıverme kurumu; “müddetsiz hüküm”[55] sistemine ve “şartla salıverme kurullarının takdir yetkilerine” bağlı olarak uygulandı. 1950’li yıllarda müddetsiz hüküm sistemi rehabilitasyona ve cezanın amaçlarına en uygun model olarak görülüyordu[56]. Ancak 1970’lerden itibaren müddetsiz hüküm sisteminin kaldırılması ve şartla salıverme kurullarının takdir yetkilerinin sınırlandırılması konusunda bir akım başladı[57]. Bunun sonucunda, 1984’de suçla mücadelenin yeni ilkelerini ortaya koyan federal bir yasa (Crime Control Act of 1984) kabul edildi. Yasa yedi üyeden oluşan bir komisyona; (U.S. Sentencing Commission) federal cezalandırma sistemine ilişkin bir kılavuz-yönerge (sentencing guidelines) hazırlama görevini vermişti. Komisyonun çalışmalarını tamamlamasıyla 1Kasım 1987’de yeni ceza yönergesi de (Sentencing Guidelines of 1987) yürürlüğe girdi[58]. Söz konusu reform hareketiyle federal yapıda “müddetsiz hüküm sistemi” terk edilerek, belirli ceza sistemine (determinate sentencing)[59] geçildi. Bir çok eyalet de aynı yolu izledi. Böylece şartla salıverme kurullarının takdir yetkileri kimi eyaletlerde tamamen kaldırılırken, kimilerinde sınırlandırıldı[60]. Ancak günümüzde hemen her eyalet suçluların cezalarının bitiminden önce salıverilmesi usulünü benimsemiştir[61].
[1] Bkz. Dönmezer -Erman, III, s.67, 68, n.1719; Yüce, s.175; Mousson, Nelly, Die bedingte Entlassung im schweizerischen Recht. Eine rechtsvergleichende Studie. Heidelberg 1922, s.13; Schwartz, Hermann, “Lets Abolish Parole”, Readers Digest, August 1973, s.185, zikreden: Devasia, V.V.- Devasia, Leelamma, Criminology Victimology and Corrections, New Delhi 1992, s.149.
[2] O’Brien, Patricia, “The Prison On The Continent, Europe, 1865–1965”, in: The Oxford History Of The Prison.The Practice Of Punishment in Western Society. (Edited by Norval Morris — David J. Rothman), New York — Oxford, 1998, s.189.
[3] Donnedieu De Vabres, s.531; O’Brien, s.189, 190.
[4] Bkz. O’Brien, s.189.
[5] O’Brien, s.190.
[6] O’Brien, s.189.
[7] Donnedieu De Vabres, s.530.
[8] Bouzat, Pierre –Pinatel, Jean, Traité de droit pénal et de criminologie, Tome I, Droit pénal général par Pierre Bouzat, Deuxième Edition, Paris 1970, s.817; Donnedieu De Vabres, s.530; O’Brien, s.189.
[9] Donnedieu De Vabres, s.530; O’Brien, s.189. Hükümlülerin kolonilere gönderilmesi, 19. yüzyılın ilk yarısında siyasi suçluların cezalandırılmasında hapis cezası yerine uygulanan hukuki bir yaptırımdı. 1885 Kanunu ile diğer suçlular bakımından da bir reform olarak kabul edildi. Bu tarihten itibaren ağır suçlardan mahkum olan ve toplum bakımından tehlike arz eden hükümlüler, Güney Amerika ve Güney Pasifik’teki Fransız Kolonilerine nakledildiler. Aslında o günün ceza hukuku telakkileri de, denizaşırı yerlerdeki kolonilere göndermenin suçluların tamamen toplumdan uzaklaştırılması sonucunu doğurduğunu, halbuki cezanın amacının onları yeniden topluma entegre etmek olduğunu kabul etmekteydi. Ancak ağır suçlardan ve mükerrir suçlulardan duyulan korkunun da etkisiyle sürgün (özellikle kolonilere) bir reform hareketi olarak gösterilmişti. 1885 Kanununun düzenlemelerini eleştiren Fransa’nın önde gelen ceza hukuku reformistlerinden René Bérenger; ceza kolonilerine göndermeyi “the bloodless guillotine — kansız giyotin” olarak tanımlamıştı. Çünkü kolonilerdeki şartların kötülüğü ve cezanın ağırlığı bir çok erkek ve kadın hükümlünün New Caledonia ve Fransız Guanası’nda ölmesi sonucunu doğurmuştu. 1880’de toplanan Uluslararası Ceza Kongresinde suçluların bir ceza yaptırımı olarak denizaşırı Fransız Kolonilerine sürgün edilmesi konusunda şu yorum yapılmıştı: “Sonuç nedir? Guana hakkındaki kötü söylentiler … sarı hummadan ölen suçlular… firar edenler… bitmeyen tehlikeler ….. devam eden kaçışlar… milyonlarca harcama … işte bilanço! Uzak kolonilere sürgün bir ceza değil, sadece doğru olmayan elverişli bir çaredir”. Bu eleştiriler üzerine çalıştırılmak üzere suçluların New Caledonia’ya gönderilmesi sistemi 1897’de durduruldu ve 1938’de mevzuattan tamamen çıkarıldı. 1942’de mükerrir suçluların sürgün edilmesi de tamamen kaldırıldı. Bkz. O’Brein, s. 190, 191.
[10] Donnedieu De Vabres, s.530; O’Brien, s.189, 190. Bu reform hareketiyle ilk kez suç işleyenlerin cezalandırılmasında iyileştirmeler getirildi ve hapis cezasına alternatif yaptırımlar tanımlandı. Mükerrir suçlulara ve ağır suçlardan mahkum olan kimselere ise, sert cezalar uygulanması öngörüldü. Bkz. O’Brien, s.190.
[11] Merle — Vitu, I, s.872.
[12] Donnedieu De Vabres, s.530; Bouzat-Pinatel, I, s.818.
[13] Donnedieu De Vabres, s.530.
[14] Vidal, Georges-Magnol, Joseph, Ceza Hukuku, C.:I, (Çev.: Şinasi Z. Devrin), Ankara 1949, s.514; Donnedieu De Vabres, s.531.
[15] Vidal-Magnol, I, s.514; Donnedieu De Vabres, s.531.
[16] Vidal-Magnol, I, s.514; Donnedieu De Vabres, s.531.
[17] O’Brien, s.189–190.
[18] Donnedieu De Vabres, s.534.
[19] Milletlerarası patronaj kongrelerine örnek olarak 1905 Budapeşte, 1925 Londra, 1937 Paris, Milli Kongrelere örnek olarak ise, 1912 Gronoble, 1933 Paris kongreleri zikredilebilir. Bkz. Donnedieu De Vabres, s.534.
[20] Donnedieu De Vabres, s.534.
[21] Cole-Smith, s.556; Callison, s.44.
[22] Suçluları sürgüne taşıyan gemiler “floating hells” (yüzen cehennemler) tabiri ile anılmaktaydı. Çünkü bu gemilerin güvertesi altındaki koşullar hapishane hücresinden çok daha kötüydü. Bir çok suçlu yolculuk esnasında ölüyordu. Zira gemi sahipleri taşıdıkları kişi başına ücret alıyorlardı ve bu nedenle mümkün olduğunca çok mahkum taşınıyordu, yolculuk esnasında aşırı kalabalık, hastalık ve bakımsızlık gibi nedenler ölümleri beraberinde getiriyordu. Bkz. Allen, Harry E.-Simonsen, Clifford E., Corrections in America: An Introduction, Third Edition, New York, London 1981, s.24
[23] 1596–1776 yılları arasında senede ortalama iki bin suçlu İngiltere’den Amerika’daki kolonilere gönderilmekteydi. Kolonilerde mahkum işçilerin kullanılması köleliğin benimsenmesinden önce yaygın bir faaliyetti. Ve köleliğin başlamasıyla ağır suçlardan hükümlü olanların gelişi oldukça yavaşlamasına rağmen, fakirlerin ve basit suçlardan (kabahatlerden) mahkum olanların büyük sayılarda ülkeye gelişi devam etti. Bkz. Callison, s.44; Clear, Todd R.-Cole, George F., American Corrections, Third Edition, Belmont California 1994, s.34; Allen-Simonsen, s.23.
[24] Cole-Smith, s.556.
[25] 1776’da Amerika’ya sürgün sistemi terk edilince artan hükümlü sayısı İngiltere’nin hapishane sistemini tehdit eder hale geldi. Hızlı bir çözüm olarak, eski çürüğe çıkmış gemilerin –hulks- (-ki bunlar genelde hükümlüleri kolonilere taşımak üzere yapılmış ve kullanılamaz hale gelmiş eski teknelerdi) İngiliz adaları boyunca bir nehre ya da limana demirlenmiş şekilde hapishane olarak kullanılmasına çalışıldı. Böylece Hulks’lar aşırı dolu İngiliz hapishanelerinin bu durumuna geçici bir çözüm olarak önerildiler. Bkz. Allen-Simonsen, s.24, 25; Clear-Cole, s.34 vd. Amerika’nın California Eyaletinde bu tarz eski gemilerin hapishane olarak kullanılmasına 19 yy.da rastlanmıştır. Bkz. Allen-Simonsen, s.24, 25. Yine 1980’li yıllarda New York Şehri, hapishanelerindeki kalabalıklaşma problemine bir çözüm olarak hizmet dışı bırakılan Amerikan Donanmasına ait gemileri kullanma yolunu seçmişti. Bkz. Clear-Cole, s.34.
[26] 1787’den sistemin terk edildiği 1875 yılına kadar 135 000’den fazla suçlu Avustralya’ya gönderildi. Bkz. Allen-Simonsen, s.23, 24.
[27] Cole-Smith, s.556.
[28] Allen-Simonsen, s.44; Callison, s.45.
[29] Güran, Sakıp, Cezanın İnfazı. Sistemler ve Tatbikat, Ankara 1942, s.13, 14; Allen-Simonsen, s.44.
[30] Güran, s.14.
[31] Allen-Simonsen, s.44; Cole-Smith, s.556; Callison, s.45; Clear-Cole, s.56, 405; Clear, Todd, “Correction Beyond Prison Walls”, in: Criminology, A Contemporary Handbook (Edit.: Joseph F. Sheley), Second Edition, Belmont 1995, s.460.
[32] Clear-Cole, s.56. Nitekim Maconochie’nin söylediğine göre, “bir insan kendi hapishanesinin anahtarını elinde bulundurduğu zaman, hemen onu kilide takması için ikna edilebilir”. Bkz. Allen-Simonsen, s.44; Callison, s.45.
[33] Güran, s.14.
[34] Allen-Simonsen, s.44; Reid, s.531.
[35] Allen-Simonsen, s.44; Reid, s.531.
[36] Allen-Simonsen, s.44; Reid, s.531.
[37] Allen-Simonsen, s.44; Reid, s.531.
[38] Allen-Simonsen, s.45.
[39] Cole-Smith, s.556; Clear-Cole, s.55; Callison, s.45.
[40] Allen-Simonsen, s.45; Callison, s.45.
[41] Allen-Simonsen, s.45; Cole-Smith, s.556.
[42] Clear-Cole, s.556; Callison, s.45.
[43] Şartla salıvermenin İrlanda’daki ilk uygulamalarında Dublin’de bir gözetim görevlisi, şartla salıverilen mahkumlara iş bulmaları ve kalacak yer temini gibi hususlarda yardım etmekteydi. Bkz. Clear-Cole, s.405.
[44] O tarihlerde 559 hükümlü üzerinde yapılan bir çalışma, sadece 17 hükümlünün şartla salıverme kararının kaldırıldığını göstermiştir. Bkz. Clear-Cole, s.405.
[45] Allen-Simonsen, s.45; Cole-Smith, s.556; Callison, s.46.
[46] Bkz.Güran, s.14; Bouzat-Pinatel, I, s.817; Clear-Cole, s.36; Callison, s.45, 46.
[47] Cole-Smith, s.557; Clear-Cole, s.406; Callison, s.45, 46.
[48] Allen-Simonsen, s.45, 46; Clear-Cole, s.406.
[49] Cole-Smith, s.557; Clear, s.460; Clear-Cole, s.56 vd.; Callison, s.46.
[50] Callison, s.26.
[51] Allen-Simonsen, s.192.
[52] Cole-Smith, s.557.
[53] Clear, s.460.
[54] Cole-Smith, s.557; Callison, s.46.
[55] Müddetsiz hüküm sisteminin (indeterminate sentence) mutlak olarak tatbikinde; yargıç suçun varlığını tespit etmekle yetinir, cezanın nev’ine ve miktarına karışmaz. Bu işi idareye, yani cezaların infazıyla görevli müesseselere bırakır. Ceza veya tedbir için önceden tespit olunan belirli bir süre yoktur. Kurum içerisindeki hal ve gidişatı değerlendirilen mahkumun ıslah olduğu kanaatine ulaşılırsa, infazın her hangi bir aşamasında yetkili komisyonlarca şartla salıverme kararı verilebilir. Sistemin en büyük sakıncası, keyfiliğe yol açmasıdır. Zira müessese cezanın uzunluğunu işlenen suçun ağırlığına değil, şartla salıverme komisyonlarının değerlendirmelerine bağlı tuttuğundan, bu komisyonlar politik yönlendirmelerle hareket edebilecekleri gibi, hapishane görevlileri de kişisel sebeplerle olumsuz rapor verdikleri hükümlülerin tahliyesini engelleyebilirler. Amerika Birleşik Devletlerinde, sistemin bu mahzurları dikkate alınarak mutlak şekilde uygulanmasından kaçınılmış ve hakimin saptayacağı alt ve üst sınırlar dahilinde cezanın infazı sistemi benimsenmiştir. Mahkum, hakim tarafından belirlenmiş minimum cezayı çekmeden şartla salıverilmeye hak kazanamaz. Bununla beraber, şartla salıvermeden istifade edemese dahi, maksimum ceza süresinden daha fazla hapishanede tutulamaz. Bkz. Tonry, Reconsidering Indeterminate and Structured Sentencing, s.3 vd.; Jacobs, s.322, 323; Allen-Simonsen, s.192, 193; Cole-Smith, s.411, 412; Clear-Cole, s.81, 82; Taner, s.572 vd. Ayrıca bkz. La Sentence Indeterminée, Nations Unies, Department Des Questions Sociales, New York 1953, s.6 vd. Türk Hukukunda da, 1267 tarihli Kanunu Cedit, çeşitli maddelerinde müddetsiz hüküm sistemine yer vermişti. Nitekim adı geçen Kanunun birinci faslının 15 inci maddesinde “…fakat muîni kâtil nisadan ise taife-i nisaya mahsus mahbesde ıslahı nefs edinceye kadar hapis ile müddet-i mahbûsiyetinde” denildiği gibi, ikinci faslın 5 inci maddesinde sarkıntılık eden ve nâra atan sarhoşlarla, alâmetile tutulan kumarbazlar için; “cünhalarına göre mesağ-ı şer’î olduğu veçhile öldüresiye olmayarak kâimen üçten nihayeten nihaye yetmiş dokuz adede kadar değnek darbıyla tazir kılına. Ve bu suretle bulunan edepsiz ve kumarbazların bir iki defaya kadar tutulur ise yine haklarında tazîri mezkûr icra olunup andan sonra fazahad-ı mezkûreyi ihtiyar eyler ise israr demek olacağından ol vechile israrı takdirinde kendisinde nedamet ve tevbe-i sahiha hasıl oluncaya kadar Dersaadette ise küreğe, taşrada ise prangaya vaz’oluna”; üçüncü faslın 13 üncü maddesinde de, “Şerîr makûlesinden yani bazı cihetle uygunsuzlukları tebeyyün ederek kendisinden emniyet-i ahali meslûb olan”lar bakımından, “ … bu suretle salâhı zahir olmadığı takdirde salâh hali zahir oluncaya kadar müddeti temdit kılına” hükümlerine rastlanmaktadır.
[56] Tonry, Micheal, “The Fragmentation of Sentencing and Corrections in America”, in: Sentencing and Corrections , Issues for the 21st Century, September 1999, No:1, NCJ 175721, s.3, (http://www.ojp.usdoj.gov/nij).
[57] Reid, s.688, 689; Allen, Francis A., The Habits of Legality. Criminal Justice And The Rule of Law, New York-Oxford 1996, s.74. Müddetsiz hüküm sistemine yönelik eleştriler konusunda bkz. Tonry, The Fragmentation of Sentencing and Corrections in America, s.4 vd.
[58] Schmalleger, Frank, Criminal Justice Today. An Introductory Text For The Twenty-First Century, New Jersey, s.339; Allen, s.74, 75.
[59] Bu sistemde hakim, suçlunun cezasını yasada öngörülen belirli bir süre olarak tespit eder. Belirli ceza sisteminin bir diğer tatbik şeklinde ise (Presumptive Sentence), yasada öngörülen hadler arasında kalmak koşuluyla hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilebilir. Örneğin, kanunda bir suç için 14 aydan 20 aya kadar hapis cezası öngörülmüşse, hakim bu sınırlar arasında mahkumu belirli bir süre hürriyeti bağlayıcı cezaya çarptırabilir. Bkz. Cole-Smith, s.412, 413; Clifford, s.23.
[60] Cole-Smith, s.557; Allen-Simonsen, s.193; Reid, s.689; Tonry, The Fragmentation of Sentencing and Corrections in America, s.1, 2.
[61] Cole-Smith, s.557; Callison, s.46.