Yağma Suçunun Maddi Unsurları
I- Genel Bilgiler
Yağma suçunun temel şekli, 148 inci maddede düzenlenmiştir. Maddenin 1 inci fıkrasında malın yağması, 2 nci fıkrasında senedin yağması yaptırıma bağlanmıştır. Malın yağması; bir kimseyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak[1], bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak suretiyle işlenmektedir. Senedin yağmasında ise; cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ileride böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kâğıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi mevzu bahistir.
148 inci maddenin son fıkrasında ise, mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi, yağma suçunda cebir sayılmıştır. Suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları 149 uncu maddede, daha az cezayı gerektiren nitelikli halleri ise 150 nci maddede düzenlenmiştir.
Yağma suçu, tipik eylem yönünden hırsızlık suçuna benzemekle birlikte aralarında, malın alınması sırasında kullanılan cebir ve tehdit dolayısıyla temel bir farklılık vardır. Hırsızlık ve yağma suçları arasındaki temel farklar şu şekilde belirtilebilir:
Hırsızlık suçunun konusunu taşınır mallar oluştururken, kanımızca yağma suçunun konusunu taşınmaz mallar da oluşturabilir.
Her iki suçta da taşınır mal zilyedin rızası dışında alınmaktadır. Fakat hırsızlık suçunda kişinin taşınır malı, rızası hilafına üstünden ya da bulunduğu yerden alınmaktadır. Mağdurun bu alma eylemi sırasında iradesi yanıltılmamakta veya cebir, tehdit kullanılmamaktadır[4]. Yağma suçunda ise fail, mağdurun eşyasını cebir veya tehdit kullanarak ya bizzat almakta ya da mağdurun malı teslim etmesini sağlamaktadır[5]. Cebir ve tehdit olmadan, mağdurun rızası dışında malının alınmasına yönelik eylemler, yağma değil, hırsızlık suçu kapsamında değerlendirilir[6]. Özellikle kap-kaç tarzındaki, malın hızlıca çekilip alınması suretiyle gerçekleştirilen eylemlerde, mala yönelik kullanılan cebir, yağma suçunun unsurunu oluşturmaz. Bu itibarla, kişiye zor kullanılmadıkça, bu tür davranışlar, hırsızlık suçunu oluşturur[7].
Yağma suçu, cebir kullanma ve tehdit suçlarının hırsızlık suçu ile birleşmesinden meydana gelmesi nedeniyle bileşik bir suçtur. Ancak yağma, bu haliyle bağımsız bir suç tipidir. Hırsızlık suçunun nitelikli hali olarak değerlendirilemez.
Yağma suçunda, cebir ya da tehdit sonucunda malın alınmasıyla birlikte eylem tamamlandığı halde[8], hırsızlık suçunda malın alınmış olması yetmez, malın zilyetliğinin tam olarak failin hâkimiyet alanına girmesiyle eylem tamamlanır[9]. Hırsızlıkta malı alan failin, henüz zilyedin hâkimiyet alanından çıkarmazdan evvel, bu amaçla, malın alınıp götürülmesine karşı koymaması için, mağdura cebir ve tehditte bulunması yağma suçunu oluşturur[10]. Ancak böyle bir durumda failin cebir veya tehdidi, malın alınmasına yönelik olarak değil de, kendisini veya bir başkasının vücut bütünlüğünü korumaya yönelik gerçekleştirmesi halinde, yağmadan değil, hırsızlığa teşebbüs ve eylemin niteliğine göre cebir ya da tehdit suçundan söz edilebilir[11]. Örneğin, malı aldıktan sonra mağdurun kendisini kovalamaya başlaması üzerine yakalanacağını anlayan fail, malı bırakıp kaçarken, mağdurun kendisine (ya da diğer bir kişiye) yönelik fiili saldırısına karşı koymak üzere cebir ve tehditte bulunması halinde, yağma suçundan söz edilemez[12].
Hırsızlık suçu, malın failin hâkimiyet alanına tamamen girmesiyle tamamlandığından, mağdura cebir veya tehdit uygulamaksızın malı alan failin, mal üzerindeki zilyetliğini fiilen tesis ettikten sonra, malın geri verilmemesine yönelik olarak mağdura cebir veya tehdit uygulaması halinde yağmadan değil, hırsızlık ile eylemin niteliğine göre cebir veya tehdit suçundan dolayı sorumluluğuna gidilecektir[13]. Alman Hukukunda bu hususta, 252 nci maddede açık düzenleme bulunmakta ve eylem yağma gibi cezalandırılmaktadır (yağmalı hırsızlık-räuberischer Diebstahl)[14].
Son olarak belirtelim ki, yağma suçu, kasten öldürme, kasten yaralama ve işkence suçu ile birlikte, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı dört suç tipinden biridir. Dolayısıyla failin, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı kişiye karşı yağma suçunu işlemesi halinde, fiil adedince suçtan dolayı sorumluluğuna gidilecektir[15]. Yine, failin tek bir hareketle birden fazla kişiye karşı cebir veya tehdit kullanılıp, mağdurlara ait farklı malları tek bir hareketle alması ihtimalinde de mağdur adedince yağma suçundan cezalandırılacaktır[16]. Buna karşılık, hırsızlık suçu, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar arasında sayılmadığından, bu suç tipi yönünden zincirleme suç hükümlerinin tatbik edilmesi mümkündür.
II- Yağma Suçunun Maddi Unsurları
1- Fiil
Yağma suçunda fiili; “malın yağması” ve “senedin yağması” olmak üzere iki başlık altında değerlendirmekte fayda bulunmaktadır.
A- Malın Yağması
Yağma suçu, cebir veya tehdit kullanılması suretiyle hırsızlık fiillerinin bileşmesinden oluşan bileşik yapılı bir suçtur. Aynı zamanda birden fazla hareketi içeren yağma suçunda failin; cebir veya tehdit kullanarak, iradesini kırdığı mağduru malı teslime yahut malın alınmasına karşı koymamaya mecbur etmesi gerekir. Bu durumda cebir ya da tehdidin iki farklı zaman diliminde uygulanabileceği söylenebilir: malı teslime yönelik yağmada malın alınmasından önce;malın alınmasına karşı koymamaya yönelik yağmada ise, mal alındıktan, fakat henüz mağdurun hâkimiyet alanından çıkarılmazdan evvel[17].
Zilyedinden rızasıyla alınan malın geri verilmemesi için, mağdura tehdit ya da cebir uygulanması halinde de yağmadan söz edilir[18].
Yağma suçu, niteliği itibariyle sırf hareket suçudur, “malın alınması”, bizzat fail tarafından icra edilmesi gereken bir davranış olup, fiilin neticesi değildir. Böylece suç, tipte yer alan “malın alınması” ile tamamlanır[19].
Yağma suçunda, müracaat edilen tehdit ve cebrin marifetiyle mağdurun iradesi kırılmalı, malını teslime yahut malın alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılmalıdır[20]. Sözlükte “bir kimsenin isteğinin aksine bir hareketi yapmaya veya yapmamaya zorlanması”[21]veyahut “istenmeyen bir hareketin yapılması için maddi baskı yapılması, iradenin fesada uğratılması”[22]şeklinde tarif edilen cebir, özgür iradeyi ortadan kaldıran, kişi üzerinde fiziksel güç kullanımıdır[23].
108 inci maddede; “bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması hâlinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur”denilmek suretiyle cebir kavramının, kişiye karşı fiziksel güç kullanılması anlamına geldiği kabul edilmiştir. Cebrin icrasıyla direnci kırılan mağdur, failin istek ve arzularına uygun hareket etmek zorunda kalmaktadır. Suçun işlenmesi bakımından, icra hareketlerinin devamı süresince mağdurun cebre maruz kalması şart değildir. Önemli olan malın alınması yahut teslimi yönünden direncin bu vesileyle kırılmış olmasıdır.Cebir, bizzat zilyede karşı gerçekleştirilebileceği gibi, malın teslimini sağlamak yahut karşı koymayı engellemek için, bir yakınına yahut çevreden yardıma gelen yahut yardımla yükümlü kimselere karşı da gerçekleştirilebilir[24].
Tehdit, kişinin psikolojik yönden mukavemetini ortadan kaldırarak onun iradesini etkisiz hale getiren bir harekettir[25]. Bu eylem ile bireyin serbest karar alabilme ya da aldığı kararlar doğrultusunda hareket edebilme özgürlüğü, gelecekte yapılacak haksız nitelikte bir fenalığın bildirilmesi sureti ile engellenmektedir. Bildirimin sözlü olması şart değildir; yazı, işaret veya davranışlarla da gerçekleştirilebilir[26].
Tehdit, mağdurun fiile boyun eğmesini sağlayacak ciddilikte bulunmalıdır. Zira ancak bu nitelikte bir tehdit, iradeyi ortadan kaldırabilir. Hâkim tehdidin bu nitelikte olup olmadığını somut olayın özelliklerine göre araştırmalıdır[27].
Yağma suçunun oluşumu yönünden, kanun koyucu tehdidin konusunu oluşturan hak ve menfaatleri açıkça göstermiş ve bu kapsamda “tehdidin kişinin kendisinin veya bir yakınının hayatına, vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığına bir saldırı düzenleneceği veya malvarlığı yönünden büyük zarara uğratılacağından bahisle gerçekleştirilmesi” aranmıştır[28]. Diğer bir deyişle, Kanunumuz tehdidin yöneldiği değerleri sınırlı sayıda belirtmekle birlikte, tehdidin yöneldiği kişinin bizzat zilyet olmasını aramamıştır. Zilyedin yakınına yönelen tehditle de zilyedin iradesi kırılırsa yine yağma suçu oluşur. Buradaki yakından kasıt akrabalar değil, failin kendisine yakın hissettiği kişiler olarak kabul edilmelidir[29]. Bununla birlikte, olay yerinde bulunan ancak zilyedi baskı altına almak yönünden elverişli bulunmayan kimselerin tehdit edilmesi, bu suç yönünden tipik değildir[30].
Ancak unutulmamalıdır ki, tehdidin mutlaka kişinin kendisinin veya bir yakınının (tehdidin konusu); hayatına, vücut bütünlüğüne ve cinsel dokunulmazlığına bir saldırı düzenleneceği veya malvarlığı yönünden büyük zarara uğratılacağından bahisle gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu değerler dışındaki hususlara dönük (örneğin, şerefi ihlal edecek görüntülerin ifşası) tehdit, yağma suçunu oluşturmaz. Bu hallerde tehdit (m.106), şantaj (m.107) gibi suçlar, şartları varsa gerçekleşebilir[31].
Cebir veya tehdidin, kişiyi, zilyetliğindeki malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya zorlamak adına uygun ve elverişli olması gerekir.
Bu noktada doktrinde[32](ve gerekçede[33]) cebir veya tehdidin yoğunluğunun ortalama bir kişi üzerinde etki göstermeye uygun olması gerektiği, aksi takdirde işlenemez suçun söz konusu olacağı, mağdurun aşırı korkak olması nedeniyle cebir veya tehdidin mağdur üzerinde etki göstermesi nedeniyle mal teslim edilmiş ya da alınmışsa yağma suçunun değil, hırsızlık suçunun oluşacağı yönünde görüş bulunmakta ise de; kanaatimizce önemli olan somut olayda uygulanan cebir veya tehdidin olayın mağduru üzerinde göstereceği etkidir. Bu noktada ortalama kişinin ne yapacağını araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, cebir veya tehdit somut olayda amacına ulaşmışsa artık suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Sırf mağdurun korkak bir kimse olduğundan bahisle, suçu hırsızlık kabul etmek, yaşadığı ortamda korkak bir kişi olarak bilinen kimseleri savunmasız bırakmak anlamına gelir. Kaldı ki, mağdurun bu yapısı, fail tarafından istifade edilen bir olgu da olabilir[34].
Mağdurun önceden içinde bulunduğu korkudan faydalanarak malın alınması halinde, yağma değil, hırsızlık suçu oluşur. Çünkü bu ihtimalde malın alınmasına yönelik, fail tarafından icra edilen bir cebir yahut tehdit mevcut değildir[35].
Yağma suçunda, cebrin sınırı da aşılmamış olmalı, mağdurun iradesini kıracak cebir, 86 ncı madde kapsamında kalmalıdır. Eğer sınır aşılarak 87 nci maddedeki neticesi sebebiyle ağırlaşmış haller meydana gelirse, 149 uncu maddenin 2 nci fıkrası gereğince, fail ayrıca kasten yaralamadan da cezalandırılır. Yağma suçunda uygulanan cebir sonucunda mağdur ölürse, fail ayrıca kasten öldürmeden sorumlu tutulur. Buna karşılık yağmaya yönelik olmayan bir cebir sonucu kişinin bayılması yahut ölmesinden sonra, eşyasının ya da parasının alınması, hırsızlık suçuna vücut verir.
Cebrin gerçek kişiye yönelmesi gerekir. Eşya üzerinde kullanılan zor, bu suç tipi yönünden cebir kapsamında sayılamaz[36]. Ancak eşya üzerinde kullanılan zor, mala zarar verme suçunu oluşturabileceği gibi, aynı zamanda mağdur yönünden tehdit niteliği taşıyabilir. Yağmanın varlığı, “tehdidin yöneldiği değerler” nazara alınarak tespit edilmelidir. Bununla birlikte, özellikle kapkaç eylemleri yönünden (hırsızlık), eşyaya yönelik kullanılan kuvvet, eşyanın çekip alınabilmesine imkân veren ölçünün ötesine geçerek, aynı zamanda kişinin bedeni üzerinde fiziksel bir etki de meydana getiriyorsa, bu halde yağma suçunun oluştuğundan söz edilmelidir[37].
Kanunumuzun 148 inci maddesinin 3 ‘üncü fıkrasında yer alan “cebir karinesi” üzerinde de durmak gerekir. Buna göre, mağdurun herhangi bir vasıtayla kendisini bilemeyecek ve savunamayacak bir hale getirilmesi, yağma suçunda “cebir” kapsamındadır[38]. Ancak unutulmamalıdır ki, yağma suçunda bu durumun cebir sayılabilmesi için, mağdurun kendisini bilemeyecek veya savunamayacak hale bizzat fail tarafından getirilmesi gerekir. Örneğin, kişinin içtiği çaya ilaç katılması, hipnotize edilmesi, aşırı derecede alkol içirilip, sarhoş edilmesi hallerinde cebir bulunmaktadır. Buna karşılık aldığı uyuşturucu yahut alkolün etkisinde, baygın bir şekilde yatan kimsenin cüzdanının, saatinin alınması hırsızlık suçunu oluşturur[39]. Kanımızca uygulamada, telefon dolandırıcılığı olarak nitelendirilen hadiselerin büyük çoğunluğu, mağdurun yaşı, özellikleri ve failin kullandığı vasıtalar (hipnotik telkin metotları) gözetilerek yağma suçu kapsamında nitelendirilmelidir. Uygulamamız bu açıdan, ilgili eylem karşısında yetersiz kalmaktadır.
Bu araçlar vasıtasıyla fail, malı ya bizzat almalı ya da mağdurun onu teslim etmesini sağlamalıdır. Fail, hırsızlık suçunu işlemek üzere icra hareketlerine başlamakla birlikte, malı hâkimiyet alanına henüz sokamadan yahut mal henüz zilyedinin hâkimiyetindeyken, karşılaştığı mukavemeti kırmak için cebre, tehdide müracaat ederse, artık fiil hırsızlık kapsamında olmayıp, yağmaya dönüşmüştür. Örneğin, kuyumcudan el çabukluğuyla aldığı bileziği, henüz dışarı çıkaramadan (yahut dışarı çıkarıp da oradan uzaklaşamadan) dükkân sahibinin durumu fark edip, bileziği geri istemesi üzerine, silahını çıkartarak onu tehdit eden, yumruklayarak mukavemetini kıran kişinin fiili, yağma suçunu oluşturur[40]. Buna karşılık, olay yerinden uzaklaşmasına rağmen, arkasından koşarak arayıp bulan kuyumcuya, peşini bırakması için cebir ve tehdit uygulanması, yağma değil, hırsızlık ile yaralama veya tehdit suçlarını oluşturur. 765 sayılı TCK’nın 495 inci maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan; “bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itmam etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına karşı cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur” tarzındaki düzenleme, TCK.’ya alınmamıştır. Bu sebeple, kişinin, suç ortağını yahut kendisini yakalanmaktan kurtarmak için müracaat ettiği cebir, hırsızlığı yağmaya dönüştürmez.
Tehdit yapılırken fail ile mağdurun yüz yüze olması şart değildir. Örneğin, tehdit mektupla, elektronik postayla yahut aracılar vasıtasıyla gerçekleştirilebilir. Failin tehditte bulunurken tehdit konusunu bizzat gerçekleştireceğini söylemesi de şart değildir. Ancak her halde, failin imkân ve iktidarında gerçekleştirilecek bir kötülük olması aranır.
Malın alınması ile kullanılan cebir ve tehdit arasında nedensellik bağı olması gerekirse de, malın bizzat cebre yahut tehdide maruz kalan kişiden alınması şart değildir. Eşya başkası tarafından da teslim edilebilir. Örneğin, (A)’nın çocuğu (B)’yi kaçıran (D)’ye, serbest bırakması için para ödemesinde olduğu gibi. Bu örnekte, (B) yönünden hürriyeti tahdit suçu da gerçekleşmiştir. Yine eşyanın cebir yahut tehdit ile hem zaman olması şart değildir. Örneğin, tehdit mektubu gönderilen, telefonla tehdit edilen mağdurun, parayı bilahare vermesinde olduğu gibi[41]. Bazen cebir altında işlenen başka suçların icrası sırasında, cebrin etkisi devam ederken, mağdurun üstelik malı da alınırsa, hem cebrin araç olduğu diğer suç tipi, hem de yağma suçu gerçekleşir. Dolayısıyla bu ihtimalde, kullanılan cebir, iki suçun da aracı olabilir. Örneğin, cinsel saldırıda bulunulan mağdurun iradesini kırmak için kullanılan cebrin etkisi altında, aynı zamanda mağdurun parası da alınırsa, hem cinsel saldırı suçu hem de yağma suçu gerçekleşir[42].
Son olarak belirtelim ki, yağma suçu tamamlandıktan sonra, gerçekleştirilen cebir ve tehdit fiilleri, yağmadan bağımsız olarak değerlendirilmeli ve eylemin niteliğine göre oluşacak suç tipinden failin sorumluluğuna gidilmelidir[43].
B- Senedin Yağması
Senedin yağması yönünden de, cebir ve tehdit kavramlarının anlamı ve kapsamı itibariyle, yukarıda yer alan açıklamalarımız geçerlidir. Ancak senedin yağmasında, malın yağmasından farklı olarak, tehdidin konusuyla ilgili (kişinin hayatı, vücut veya cinsel dokunulmazlığı yahut malvarlığı yönünden büyük bir zarara uğratılacağı) sınırlamaya yer verilmemiştir[44]. Bu anlamda 106 ncı maddenin 1 inci fıkrası anlamında, iradeyi kırıcı nitelikte olmakla birlikte, tehdidin her şekliyle bu suç tipi ihlal edilebilir.
Senedin yağması suçundaki senedin konusu olan borç, para borcu olabileceği gibi bir işi yapmaya veya yapmamaya, bir taşınmazı hibe etmeye, kira ile oturulan bir binayı boşaltmaya, var olan bir borca kefil olmaya ilişkin de olabilir[45]. Diğer bir deyişle, senet deyimine mağdura borç yükleyen veya faili borçtan kurtaran her türlü belge girmektedir; bunun mutlaka para borcu olması gerekmemektedir. Ancak suç, malvarlığına karşı işlenen suçlardan olduğundan, kişilerin şeref ve haysiyetleriyle ilgili açıklamalar içeren belgelerin cebren alınması durumunda bu suç gerçekleşmez[46].
Senedin yağmasında kullanılan cebir ve tehdidin etkisiylekişinin kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ileride böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kâğıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi gerekir.Senedin yağmasında, failin, suçun konusunu oluşturan “senet” yahut “ileride senet haline getirilebilecek imzalı boş kâğıdı” alması yahut imhayı sağlaması gerektiğinden, suç bu hareketlerin icrasıyla tamamlanır[47].
Bu özellikleriyle senedin yağması, sırf hareket suçu olup, hareketten ayrı bir neticenin varlığı gerekmez.
2- Fail
Yağma, herkes tarafından işlenebilen bir suçtur. Yasada fail yönünden bir özellik aranmamıştır. Failin kamu görevlisi olması halinde, 266 ncı maddenin tatbik koşullarının ayrıca göz önünde tutulması gerekir. Ayrıca kamu görevlisi failin eyleminin değerlendirilmesinde, irtikâp suçuna ilişkin 250 nci maddenin şartlarının da dikkate alınması önem arz edebilir. Ancak belirtelim ki, irtikâp suçunda, “icbar” sadece manevi cebir yani tehdit olup, bu tehdidin de 250 nci maddenin 1 inci fıkrasında tanımlanan tarzın dışına çıkmamış bulunması aranır. Fıkrada; “kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir” denilmektedir. Bu itibarla, kamu görevlisi, ferde “cebir” uygulayarak yahut “hayat, vücut bütünlüğü, cinsel dokunulmazlık yahut mal varlığı yönünden büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek” eylemi gerçekleştirirse, artık icbar suretiyle irtikâp değil, yağma suçu söz konusu olur.
Suçun birden fazla kişi tarafından, yani en az iki kişi tarafından müşterek faillik boyutunda birlikte işlenmesi, 149 uncu maddenin 1 inci fıkrasının © bendi kapsamında, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurdur.
Yağma, bir tüzel kişinin faaliyeti kapsamında, tüzel kişinin temsilci yahut yöneticileri tarafından da işlenebilir. Ancak malvarlığına karşı suçlarda tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanmasına ilişkin ortak hüküm olan 169 uncu maddede, yağma suçundan bahsedilmemiştir. Bu sebeple, bir tüzel kişinin faaliyeti kapsamında ve tüzel kişi yararına yağma suçu işlendiğinde, tüzel kişi hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz.
3- Mağdur
Yağma suçunda, mağdur yönünden de bir özellik mevcut değildir. Herhangi bir gerçek kişi, bu suçun mağduru olabilir.
Mağdur bizzat cebir ve tehdide muhatap olabileceği gibi, malın teslimini sağlamak adına, bir yakınına yönelik de cebir ve tehdit gerçekleştirilebilir. Bu ihtimalde, hem zilyet hem de bu sebeple cebre yahut tehdide muhatap olan kişi, suçun mağduru olarak kabul edilmelidir. Ancak aynı konuya yönelik gerçekleştirilen bu fiiller, bir bütün teşkil ettiklerinden, suçun tekliğini etkilemez.
Tüzel kişilere ait mallar hakkında bu suç işlendiğinde, mağdur tüzel kişi adına hareket eden cebir veya tehdide muhatap olan, malı teslime yahut alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılan gerçek kişidir. Tüzel kişinin, suçtan zarar gören sıfatıyla, ceza yargılamasına katılması mümkündür.
4- Konu
Suçun konusu, birinci fıkrada “mal”, ikinci fıkrada “senet veya senetle ilgili bir belge”dir.
Mal kavramı ekonomik değeri olan taşınır veya taşınmaz her türlü eşyayı ifade eder. Bununla birlikte doktrinde yağma suçunun yalnızca taşınır mallara karşı işlenebileceği ifade edilmiştir[48]. Kanımızca, hırsızlık suçundan farklı olarak, mağdurun cebir ve tehdidin etkisiyle, bir taşınmazını tapuda devretmeye yahut taşınmazın devri konusunda vekâlet vermeye zorlanması halinde de suçun varlığını kabul etmek gerekir. 765 sayılı TCK’da, 148 inci maddeden farklı olarak açıkça “her kim, menkul bir malın zilyedini veya cürüm mahallinde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o malı teslime yahut o malın kendi tarafından zaptına karşı sükût etmeye mecbur kılarsa …” demek suretiyle, konunun taşınır mal olduğu ifade edilmişti. Hâlbuki TCK.’da, hırsızlık suçuna ilişkin 141 inci maddede açıkça “taşınır mal” ifadesi kullanılmasına rağmen, 148/1’de “mal” terimine yer verilmiş olup, her malın niteliğine uygun tarzda devredilebileceği izahtan varestedir[49].
148 inci maddenin 2 nci fıkrasında geçen “senet” kavramını, “kambiyo taahhüdü” olarak anlamamak gerekir. Bu itibarla, suçun konusunun bono, çek, poliçe gibi kambiyo senedi olması aranmaz. Suçun konusunu oluşturan senet, borç doğurucu veya mağdurun malvarlığında eksilme meydana getirecek herhangi bir belge olabilir[50]. Gerekçede de belirtildiği üzere, senetteki borç para borcu olabileceği gibi, bir işi yapmaya ya da yapmamaya, bir taşınmazı hibe etmeye vs. dönük de olabilir. Bir borcu doğurmak veya bir borçtan kurtulmak şeklinde malvarlığında etki doğurmayan, ancak bir olayın delilini oluşturan belgeler, suçun konusunu oluşturamaz. Maddede yer alan senet kavramı şunları kapsamaktadır[51]: mağdurun kendisini ya da bir başkasını borç altına sokabilecek bir senet, var olan bir (borç doğurucu) senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir belge[52], ileride mağdurun kendisini veya bir başkasını borç altına sokabilecek bir senet haline getirilebilecek kâğıt, var olan bir borç senedinin hükümsüz kaldığını açıklayan bir senet haline getirilebilecek kâğıt.
Bu senedin hukukça hükmü haiz olması da aranır. Hukuken sonuç doğurma imkânı bulunmayan, hüküm ifade etmeyen bir senet bu suçun konusunu oluşturamaz[53]. Bununla birlikte kambiyo senedi olarak imzalatılmaya çalışılan senet, bazı zorunlu unsurların eksikliği sebebiyle kambiyo senedi vasfını taşımasa da, borç doğurmaya elverişli bir belge hükmünde olduğu sürece, suçun konusunu oluşturabilir[54].
5- Suçun Nitelikli Unsurları
Daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurlara 149 uncu maddede yer verilirken, daha hafif cezayı gerektiren haller 150 nci maddede düzenlenmiştir.
Daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurlara ilişkin 149 uncu maddede;
“(1) Yağma suçunun;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,
e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
h) Gece vaktinde,
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”denilmektedir.
Maddi unsurlara ilişkin daha az cezayı gerektiren nitelikli hal ise, 150 nci maddenin 2 nci fıkrasında düzenlenmiştir. Fıkrada; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir” denilmektedir.
a- Suçun silahla işlenmesi (m.149/1-a)
Yağma suçunun silahla işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Silahın bu suçta nitelikli hal olarak kabulünün sebebi, mağdur üzerinde korkutucu etki yaparak, onun mukavemetini kırıp, suçun işlenmesini kolaylaştırmasındandır. Silah kullanımı, mağdurun direnme olanağını büyük ölçüde kısıtladığından ve hatta bazen mağdurun direncini ortadan kaldırdığından böyle bir nitelikli unsur düzenlenmiştir[55].
Silah kavramı, TCK.’nın 6 ncı maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre; “Silâh deyiminden;
1. Ateşli silâhlar,
2. Patlayıcı maddeler,
3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler, anlaşılır”.Görüldüğü gibi, TCK., silah kavramı yönünden son derece geniş bir tanımlama yapmıştır[56].
Silâhın bilfiil somut olayda kullanılmasına gerek bulunmayıp,en azından mağdur tarafından algılanabilecek tarzda sergilenmiş olması yeterlidir. Örneğin, silâhın görünecek biçimde kılıf içinde sergilenmesi nitelikli unsurun uygulanmasını gerektirebilir. Bu halde, malın alınmasına yönelik kullanılan tehdidin etkinliği, silahın gösterilmesi, sergilenmesi suretiyle artırılmış olmaktadır. Keza gerçeğine çok benzeyen kuru sıkı veya oyuncak tabanca da somut olayda kişinin mukavemetini ortadan kaldıracak şekilde teşhir edilmişse bu nitelikli unsur uygulanmalıdır. Failin, malın teslimini sağlamaya yönelik olarak, silahı mağdurun başına, vücuduna dayayarak cebir tehdidinde bulunması halinde de bu nitelikli hal uygulanır.
Bunun dışında, fail, malın kendisine teslimine ya da alınmasına karşı koymamaya yönelik mağduru yaralarsa, cebir silah vasıtasıyla yerine getirildiğinden, nitelikli hal uygulama alanı bulur.
Bu suçta, silahın tehdit aracı olmaya elverişli olup olmadığı her bir olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Örneğin, boş bir tüfek, mağdur durumu bilmediği sürece tehdit unsurunu gerçekleştirebilecek nitelikte iken, mağdur tüfeğin boş olduğunu biliyorsa bu durumda nitelikli unsur gerçekleşmez. Ancak dikkat edilmelidir ki, boş bir tabanca tehdit değil de cebir aracı olarak kullanılmışsa (örneğin mağdurun kafasına sopa gibi namlusuyla vurulmuşsa) mağdurun onun boş olduğunu bilip bilmemesi önem arz etmez. Burada silah, cebrin icrası sırasında kullanıldığından, yağma suçunun nitelikli halinden cezalandırılır.
b- Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyarak işlenmesi (m.149/1-b)
Yağma suçunun kişinin kendisini tanımayacak bir hale koyarak işlenmesinin nitelikli hal kabul edilmesinin sebebi, bu durumun mağdur üzerindeki korkutucu etkisinin daha fazla olması ve mağdurun bu hallerde kendisini savunma imkânının azalmasıdır. Ayrıca, kendisini tanımayacak bir hale getiren failin tespiti de zorlaşmaktadır.
Failin, bu suçu, maske, şapka ve gözlük takarak, tanınmasını engelleyecek tarzda makyaj yaparak, peruk takarak, takma sakal ve bıyık kullanarak işlemesi halinde, nitelikli halin tatbiki gündeme gelir. Burada önemli olan, failin kendi vücudu, bedeni üzerinde, tanınmasını veya kimliğinin tespit edilmesini engelleyecek bir takım hareketlere girişmiş olmasıdır. Fail, bu hareketleri tanınmasını engellemek için yapmış olmalıdır. Failin, günlük olağan görünümünü değiştirerek, tanınmasını engellemek üzere kendi vücuduna birtakım aksesuarlar eklemesi, takması ya da herhangi bir şekilde yüzünde, vücudunda bir değişiklik meydana getirmesi halinde, nitelikli hal tatbik imkanı bulur. Failin, tanınmamak, tespit edilememek için, kendi üzerinde değil de, dışarıda meydana getirdiği değişiklikler, bu nitelikli halin tatbikini gerektirmez. Örneğin fail, tanınmasını engellemek için güvenlik kamerasını kırarsa, hakkında bu nitelikli hale bağlı olarak ceza arttırılmaz. Keza failin, sesini değiştirip telefonda ya da imzasız mektupla mağduru tehdit ederek malı teslime zorlaması halinde de, bu nitelikli hal uygulanmaz. Yargıtay da bir kararında; “katılanı telefonla ve imzasız mektup bırakarak tehditle para istenmesi şeklindeki eylemde 5237 sayılı TCY’nın 149.maddesinin 1.fıkrası (b) bendindeki suçun yasal ögelerinin bulunmadığı, bu suçun oluşabilmesi için “kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması”, maske v.b. gibi bir şey kullanarak tanınmasını engellemesi gerekmekte olup, olayımızda bunun gerçekleşmediği halde, TCY’nın 148/1.maddesi yerine 149/1-b maddesiyle hüküm kurulması”[57]nı bozma sebebi saymıştır.
Son olarak, fail, tanınmamak için yaptığı hareketlere rağmen, mağdur tarafından tanınmışsa, nitelikli hal uygulanamaz. Bu nitelikli hal, kişilerin tanımadıkları kimselerden gelen eylemlere karşı kendilerini savunma imkânlarının azalması dolayısıyla kabul edilmiştir.
c- Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi (m.149/1-c)
Bu suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesinin nitelikli hal olarak kabul edilmesinin sebebi, suçun birden fazla kişiyle birlikte işlendiği durumlarda tecavüzün yoğunluğunun artırması, bu durumun mağdurun savunma imkanını önemli ölçüde azaltması ve böylelikle suçun icrasını kolaylaştırmasıdır[58].
Suçun, birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesinden anlaşılması gereken, birden fazla failin suçun icra hareketlerini birlikte gerçekleştirmesi, diğer bir ifadeyle müşterek faillik olarak iştirakin söz konusu olmasıdır[59]. Birden fazla kişiyi oluşturanlardan birinin davranışlarını yönlendirme yeteneğine sahip bulunmaması, nitelikli unsurun uygulanmasına engel değildir (örneğin, kişinin 15 yaşından küçük ya da akıl hastası olması)[60]. Ayrıca yağma suçunun tamamlanmış olması da gerekmez, suç teşebbüs aşamasında kalsa dahi söz konusu nitelikli unsur tatbik olunabilir.
d) Suçun, yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde işlenmesi (m.149/1-d)
Bu bentte belirtilen yol kesme hükmünün tatbiki için[61]bizzat mağdurun yolunun kesilmesi gerekmektedir. Yoldan geçen mağdurun yağma suçunu işlemek için herhangi bir şekilde durdurulması hükmün tatbiki için yeterlidir. Mağdurun kendisini savunmak için başkalarından yardım isteyemeyeceği yer ve zamanda mal veya senedi teslim için cebir ve tehdide maruz kalması, suçun icrasını kolaylaştırdığından, bu hal, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal olarak kabul edilmiştir[62].
İnsanların geçeceği düşünülen her türlü yol, patika dışında meydan, park, tarla gibi yol olmayan yerler de bu kapsamda kabul edilir. Bu nitelikli hal bakımından önemli olan, bir yerden bir yere gitmekte olan mağdurun hareket ve seyahat özgürlüğünün kısıtlanarak yağma suçuna maruz bırakılmasıdır. Böylelikle, mağdurun malvarlığı ve hürriyeti yanında seyahat özgürlüğü de ihlal edilmiş olmaktadır[63].
Yağma suçunun, konutta, işyerinde ya da eklentilerinde işlenmesi de, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal olarak kabul edilmiştir[64]. Bendin ilk şeklinde, konut ve işyerinden söz edilmekle birlikte, eklenti kavramına yer verilmemişti.18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Yasa’nın 64 üncü maddesiyle, bende “eklenti” ibaresi de eklenerek, suçun buralarda işlenmesi nitelikli hal kapsamına alınmıştır. Suçun konutta, işyerinde ya da bunların eklentilerinde işlenmesi durumunda, hırsızlık suçundan (m.142/4) farklı olarak, fail konut ya da işyeri dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı ayrıca cezalandırılmaz[65].
Bu nitelikli halden söz edebilmek için, suçun “cebir”, “tehdit” veya “alma” unsurlarından herhangi birisinin konut, işyerinde veya buraların eklentilerinde gerçekleştirilmiş olması yeterlidir[66]. Suçun işlendiği konut veya işyeri mağdura ait olabileceği gibi, sanığa veya üçüncü bir kişiye de ait olabilir[67].
e- Suçun beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi (m.149/1-e)
Bu suçun temel şekline nazaran mağdurun belirli özelliklere sahip olması cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsur sayılmıştır. “Beden ve ruh bakımından kendinin savunamayacak durumda bulunma” mağdurun yağma suçuna karşı koyma olanağını ortadan kaldıracak düzeyde olmalıdır. Söz konusu halin, devamlı ya da geçici olması önemli değildir. Bununla birlikte, mağdurun beden veya ruh sağlığının fiile mukavemet serbestîsini ortadan kaldırmış olması aranır. Mağdur bu özellikte olmakla birlikte, bir başkasının fiili koruması altında bulunuyorsa, hüküm tatbik edilmemelidir[68].
Beden bakımından kendisini savunabilecek durumda olmayan mağdur, yağma fiiline fiziki olarak mukavemet edebilmek imkânına sahip değildir. Bu durum, kişinin felçli olması[69], iç hastalıklar dolayısıyla bünyesinin çok zayıf olması, gebelik hali[70]şeklinde ortaya çıkabilir. Mağdurun sağır-dilsiz veya görme engelli olması da fiile direnci önemli ölçüde azalttığı takdirde bu kapsamda değerlendirilebilir. Mağdurun yaşı itibariyle fiziksel olarak kendisini savunamayacak durumda bulunduğu hallerde de, bu nitelikli hal tatbik edilebilir[71].
Ruh bakımından kendini savunamayacak durumda olma, mağdurun savunma imkânını tamamen ortadan kaldıracak nitelikte akli maluliyetinin bulunmasına bağlıdır. Bu ihtimalde mağdur eylemin ahlaki kötülüğünü, anlamını hiçbir surette kavrayamamaktadır. Mağdurun saflığı, deneyimsizliği fıkra kapsamı dışındadır.
Mağdurdaki beden ve ruh halinin fiil işlenmezden önce fail tarafından bilinmesi şarttır. Fail, bu konuda kuşkulu olduğu durumlarda bu nitelikli unsur açısından da olası kasttan sorumlu tutulabilir (m.21/2). Failin kendisi, mağduru beden ya da ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bırakması halinde, bu nitelikli hal tatbik edilmez[72].
f- Yağma suçunun var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi (m.149/1-f)
Yağma suçunun, suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılması suretiyle işlendiği hallerde, mağdur, kendisini basit bir tehdide oranla daha korumasız hisseder ve üzerindeki psikolojik baskının yoğunluğu da artar. Bu sebeple, gerçekte var olan ya da varsayılan örgütün korkutucu gücünden yararlanarak yağma suçunun işlenmesi daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir[73]. Hükmün tatbiki için failin, korkutucu gücünden yararlandığı örgütün yöneticisi ya da üyesi olması gerekmez. Yağma suçunun icrası sırasında bu örgütün korkutucu gücünden yararlanması ve böylelikle mağdurun mukavemetinin ortadan kaldırılmaya ya da azaltılmaya çalışılması, hükmün tatbiki için yeterlidir.
g- Suçun, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla işlenmesi (m.149/1-g)
Bu nitelikli halden söz edebilmek için, failin yağma suçunu, bir suç örgütüne yarar sağlama maksadıyla işlemesi gerekir. Hükmün tatbiki için, failin, işlediği yağma suçunun örgütün amaçlarına, faaliyetlerine katkı ve yardım sağlayacağını bilmesi ve bunu istemesi gerekir. Hükmün tatbiki için, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla hareket edilmesi yeterli olup, suç örgütüne yarar sağlanmış olması gerekmez[74].
h- Suçun gece vakti işlenmesi (m.149/1-h)
Yağmanın gece vakti işlenmesi, nitelik unsur olarak düzenlenmiştir. Gece vakti, insanların istirahat ve uyku zamanı olması sebebiyle, kişilerin kendini savunması, diğer kişilerin yardımını elde etmesi, failin yakalanabilmesi daha zor olduğu gibi, suçun işlenmesi, failin kaçabilmesi de bir o kadar kolaydır. Gündüzün aydınlığından mahrumiyet, mal üzerindeki fiili hâkimiyeti korumayı da zorlaştırır.
Gece vakti, 6 ncı maddenin 1 inci fıkrasının (e) bendinde tanımlanmıştır. Burada;“gece vakti deyiminden; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi anlaşılır”denilmektedir. Yağma suçunun bu vakitler arasında işlenmesi halinde, cezada nitelikli hal tatbik edilir[75].
Suçun tamamlanma anına kadar geçen sürenin, bir bölümünün dahi gece vaktine denk gelmesi, bu nitelikli halin tatbikini gerektirir. Örneğin, yağma için gece girilen konutta, uzun bir süre mağdur cebir yoluyla etkisiz hale getirilmeye çalışıldıktan sonra, sabah saatlerinde suça konu malın alınması halinde nitelikli hal tatbik edilir.
Nitelikli unsurun uygulanabilmesi, fiilin gece vakti işlendiğinin kesin olarak tespitine bağlıdır. Bu hususta kuşku varsa, şüpheden sanık yararlanır.
ı) Suçun bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi (m.150/1)
Bu nitelikli unsur esasen manevi unsurları içerisinde incelenmelidir. Ancak bütünlüğü bozmamak adına, bu başlık altında kısaca değerlendirmeyi yerinde bulmaktayız. İfade edelim ki, yağma suçunda kural olarak failin belirli bir saikle hareket etmesi gerekmemektedir. Ancak 150 inci maddenin 1 inci fıkrasında, failin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit ve cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu hüküm uyarınca fail, böyle bir amaçla hareket ederek, yağmaya ilişkin tipik fiili icra etmişse, artık yağmadan değil, kasten yaralama ve tehdit suçundan cezalandırılır[76].
Kişinin alacağının, bir hukuki ilişkiye dayanması gerekir. Hukuki ilişki, hukuk düzeni tarafından korunan, geçerli kabul edilen ve hukuki sonuç doğuran ilişki anlamına gelir. Kumar, bahis alacakları veya zamanaşımına uğramış olan alacaklar gibi, hukukumuzda, dava konusu olamayan ancak hukuken korunan ve dolayısıyla haksız kabul edilmeyen alacakların ödendiklerinde geri istenmeleri mümkün değildir. Kumar ve bahis alacakları, “bir hukuki ilişkiden doğan alacak” kapsamında nitelendirilemez. Bu nedenle, bu tür alacakların tahsili için fiilin işlenmesi, hüküm kapsamında değerlendirilmez. Ancak, bir hukuki ilişkiden doğmakla birlikte zamanaşımına uğramış olan alacakların tahsili amacıyla suçun işlenmesi halinde, daha az cezayı gerektiren nitelikli unsur tatbik edilmelidir. Zira Kanun’a göre, alacağın tahsil kabiliyetinin bulunup bulunmaması önemli değildir. Alacağın, bir hukuki ilişkiden doğmuş olması ve failin bu alacağı tahsil amacıyla hareket etmesi yeterlidir[77].
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre; “hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla cebir veya tehdit kullanılması halinde eylem yağma suçunu oluşturmakla birlikte, bu özel düzenleme nedeniyle fail kasten yaralama ve/veya tehdit suçundan cezalandırılacaktır. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hal olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Yasada belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Borçlar Yasasının 484. maddesindeki; “kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes’ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır” şeklindeki düzenlemesine karşın, kefalet akdinin başlangıçta yazılı olarak yapılmayarak şekil şartına uyulmamış olması, mağdur ile sanıklar arasında kefalet ilişkisinin kurulmadığı anlamına gelmeyecektir. Başka bir anlatımla, şekil şartına uyulmadan kurulan bu ilişkinin Borçlar Hukuku alanında hukuki sonuç doğurmayacak olması, Ceza Hukuku alanında dikkate alınmasına engel olmayacaktır. Burada önemli olan şekil şartına uyulsun veya uyulmasın meşru bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı ve bu hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edilip edilmediğidir”[78]
Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın türü önemli olmayıp, ayni ya da nakdi (para) olması arasında fark yoktur. Suça konu malın değeri, alacak miktarının çok üzerindeyse ve kişi daha azını (orantılı miktarı) alma imkânı varken, orantısız şekilde fiili icra etmişse, hüküm tatbik edilmemelidir. Her somut olayın özelliğine göre, alacak ile suç konusu mal arasında denge bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
Hukuki ilişkinin tarafının gerçek kişi olması şart değildir, özel hukuk tüzel kişisi yahut kamu tüzel kişisi de olabilir. Bu ihtimalde gerçek kişi failin, tüzel kişi adına ve hesabına hareket etmesi yeterlidir.
Borcun nakli ya da alacağın temliki yapılmışsa borç ilişkisinin yeni tarafları yönünden de bu hüküm uygulanabilir.
Suçun iştirak halinde işlenmesi halinde, kanımızca sadece hukuki ilişkinin tarafı olan kişinin fail olması halinde, onun bakımından bu hüküm uygulanabilir. Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı vesilesiyle başkasını suça azmettiren yahut yardım eden şerikler yönünden, hükmün tatbiki mümkün değildir.
j) Suçu konusunu oluşturan malın değerinin azlığı (m.150/2)
150 inci maddenin 2 nci fıkrasında; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir”hükmüne yer verilmiştir. Suçun konusuna ilişkin daha az cezayı gerektiren bu nitelikli unsurun uygulanmasında, hâkime takdir yetkisi verilmiştir.
Maddede geçen değerin azlığından ne anlaşılması gerektiği belirsizdir. Değerin az ya da çok olduğunu takdir edecek hâkim, bu takdir hakkını kullanırken, suç konusu eşyanın fail ya da mağdur yönünden esas olan sübjektif değerini değil, objektif olarak normal bir kimse nezdindeki değerini esas almalıdır. Ayrıca, malın değeri, suçun işlendiği zamana göre belirlenmelidir. Bu nedenle suçun işlenmesinden sonra malın değerinde meydana gelen değişiklikler, inceleme konusu hükmün tatbiki bakımından önem taşımaz.
Fiil bir bütün olarak ele alınacağından, iştirak halinde işlenen suçlarda, malın değerinin belirlenmesinde, fail ve şeriklere düşecek miktar önem taşımamaktadır. Malın tam değeri üzerinden ve tüm fail ve şerikler bakımından değerlendirme yapılmalıdır. Diğer bir deyişle, malın tam değeri az ise, iştirak eden herkes bundan faydalanır, aksi durumda hiçbiri (kendi payının az olduğu iddiasında bulunarak) hükümden istifade edemez. Ayrıca, ölçüye konu edilmesi gereken değer fiilen gasp edilen olmayıp, eylem kastına dahil edilen malın değeridir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre; “Madde, yağma suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile yasa koyucu tarafından neyin kastedildiği, duraksamaları önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat yargıca, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Yargıç, gasp edilen veya gasp edilmeye kalkışılan şeyin değerinin azlığını ceza indirimi yapmakla değerlendirebilecektir. Bu nedenle, 5237 sayılı Yasanın 150/2. maddesinin uygulanmasında, 765 sayılı TCY’nın 522. maddesinde öngörülen “hafif” ya da “pek hafif” kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtay’dan anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir. Yargıç, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, 5237 sayılı TCY’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir. Buna karşılık maddenin uygulanmasındaki en önemli ölçüt, kuşkusuz değer ölçüsüdür. Ölçüye konu edilmesi gereken değer ise, fiilen gasp edilen olmayıp, eylem kastına dahil edilen olmalıdır. Bu değerin ise “indirim yapılmasını” haklı saydıracak düzeyde az olması gerekmektedir”[79]
[1] “Sanığın, yakınandan bisikletini istediği, yakınanın güvenemeyip vermeyince, yakınana tekme vurup yere düşürerek bisikleti alıp gittiğinin anlaşılması karşısında, eylemin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde uygulama yapılması” Yarg. 6.CD., 24.5.2007, 13263/6509;“Dilek Ç. adındaki arkadaşıyla dolmuşa binen sanığın, yol ücreti olarak 20.000.000 lira veren yakınandan 10.000.000 lira istediği, sesini çıkarmayan yakınanın sanık ve yanındaki arkadaşının davranışlarından rahatsız olarak minibüsten indiği, sanığın ise yolda yürümekte olan yakınanı izleyip, arkasından koşarak üzerine atlayıp sırt çantasını açmaya çalıştığının anlaşılması karşısında; yakınandan para almak amacıyla maddi zor kullanan sanığın eyleminin, yağmaya kalkışma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması” Yarg. 6.CD., 26.06.2006, 511/6665.
[2] İfade edelim ki, özellikle taşınır malın zilyedinin, malikten başka bir kimse olması mümkün bulunduğundan, suç tipiyle zilyedin hakları da korunmaktadır. Doktrinde genellikle korunan hukuki değerlerden, malvarlığı yönünden, malikin hakları yerine, zilyedin haklarından bahsedilmektedir. Biz bu husustaki fikrimizi hırsızlık suçunda ifade ettiğimizden, oradaki bilgilere atıf yapmakla yetiniyoruz. Yağma suçunda korunan hukuki değer konusunda bkz. Dönmezer, s.428; Centel-Zafer-Çakmut,s.347; Soyaslan,s.394; Tezcan-Erdem-Önok,s.556; Artuç,s.228; Hafızoğulları-Özen,s.357.
[3] “… Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malı, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle almaktır. Bu itibarla “zor yoluyla hırsızlık” bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek, şeklinde de tanımlanmıştır….Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suçtur. Bu itibarla, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir. Yağma suçu birden çok suçun bir araya gelmesiyle oluşmuş olsa da onlardan ayrı ve bağımsız bir suçtur. Bu nedenle hırsızlık suçu için öngörülen suçu etkileyen nedenler yağma suçunda uygulama alanı bulamayacağı gibi, iki farklı suç olmaları nedeniyle yağma ve hırsızlık suçları arasında zincirleme suç ilişkisinden de bahsedilemez…” Yarg. CGK., 04.05.2010, 6–63/102.
[4] “Sanığın, yanında açık kimliği saptanamayan iki kişi ile birlikte, durakta bekleyen yakınanın yanına gelerek, telefonu olup olmadığını sorup, yakınanın olmadığını söylemesi üzerine, herhangi bir tehdit içeren söz söylemeden ve zor kullanmadan “bana Hakan derler” diyerek yakınanın cebindeki telefonu alarak uzaklaştıklarının anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin TCY’nın 141/1, 143/1. maddelerine uyan hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 6.CD., 7.2.2007, 10763/1449.
[5] “Sanık Ahmet Salim’in, suçu birlikte işlemeye önceden karar verdikleri kimliği tespit edilemeyen diğer sanıkla birlikte, yakınanın sekreter olarak çalıştığı avukatlık bürosuna danışma bahanesiyle gelip avukatı sordukları, yakınan da büro sahibiyle telefonla görüştükten sonra sanık Ahmet’in mağdurenin elindeki cep telefonunu alarak kapıya yöneldiği diğer sanığın ise cebinden çıkarttığı bıçak ile mağdureyi tehdit ederek birlikte olay yerinden kaçtıklarının anlaşılması karşısında; eylemin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde karar verilmesi” Yarg. 6.CD., 1.3.2007, 11918/2364;“Yakınan M. T.’un olaydan hemen sonra kolluktaki ilk anlatımlarında; sanığın, elindeki telefonu almak için çekiştirip yere düşürdükten sonra direnmesi üzerine karnına ve vücudunun değişik yerlerine tekme ile vurup yerde sürüklediğini, bu sırada olay yerine gelen kolluk görevlilerinin sanığı yakaladığını bildirmiş olması, tutanak düzenleyici tanıklar E. Y. ve Y. P.’ın andlı anlatımları ve yakınanın vücudunun değişik yerlerinde sürüklenmeye ve vurmaya bağlı sıyrıklar olduğuna ilişkin 21.03.2003 günlü adli rapor içeriği karşısında; sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 6.CD., 27.09.2006, 8700/8797.
[6] “Müşteki İsmail’e yönelik eylemde sanığın hırsızlık kastı ile müştekinin evine girdiği, komşular tarafından fark edildiğinin anlaşılması üzerine bir şey alamadan evden çıktığı, daha sonra yakalanmamak amacıyla müdahil Suzan’a ve maktule ateş ettiği olayda, yağma suçundaki zor kullanma unsurunun gerçekleşmediği anlaşılmakla, sanığın eyleminin geceleyin bina dâhilinde hırsızlığa teşebbüs suçunu oluşturacağı” Yarg. 1. CD., 30.03.2009, 4794/1612.
[7] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bir kararında, sanığın mağdurun boynundaki kolyeyi sert bir şekilde çekip alması halinde yağma suçunun değil, hırsızlık (m.142/2-b) suçunun oluşacağını kabul etmiştir, Yarg. CGK., 03.05.2011, 6–68/74.
[8] “Suça konu eşyanın zorla alınması ile yağma suçunun tamamlandığı gözetilmeden, kalkışma olarak kabulü ile yazılı biçimde hüküm kurulması” Yarg. 6. CD. 27.01.2009, 2462 /597.
[9] Eker,s.425.
[10] “…Yakınan A. T. ve tanık E. Y.’ın, olaydan hemen sonra kolluktaki avukat huzurundaki anlatımlarına göre, sanığın, Abdülcelil Camii abdesthanesinde abdest alan yakınanın askıda bulunan ceketinin cebindeki 4.800 YTL parayı alıp kaçmaya başlaması üzerine, kesintisiz izleme sonucu yakalanan yakınana yönelik, üzerindeki parayı götürebilmek için bıçak çekip karşı koyduğunun anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin TCY’nın 149/1-a maddesine uyan ve doğrudan tamamlanmış yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, TCY.’nın dolaylı yağma suçuna yer vermediği gerekçesiyle yazılı biçimde hüküm kurulması…” Yarg. 6. CD., 18.06.2008, 15795/13514;“…. Sanığın yakınanın elinde bulunan cep telefonunu çekip aldıktan sonra yakınan ile birlikte yürüdükleri sırada cep telefonunu isteyen yakınana karşı ‘cep telefonunu kırdıracaksın bana sinkaf ederim senin telefonunu’ diyerek, kolundaki jilet izlerini gösterip ve yakınanı korkutarak eylemini gerçekleştirdiği ve sanığın yanında bulunan M. A.’nin yağma eylemine katılmadığının tanık Haydar Tıkız’ın anlatımından anlaşılması karşısında; sanık hakkında TCK.’nun 148/1. maddesi yerine 149/1-c maddesi ile uygulama yapılması..” Yarg.6. CD., 30.03.2009, 13760/6007;“Tanık S. D.’ın, olaydan hemen sonra kolluktaki ilk anlatımı, tanık Çetin Kızılkaya’nın aşamalardaki anlatımları ve “Yakalama, Üst Arama ve Zaptetme Tutanağı”na göre, sanığın, yanında açık kimliği saptanamayan iki kişi ile birlikte yolda yürüyen yakınanın cebindeki 500 Dolar ve 20 YTL parayı çalarak kaçmaya başladıkları, olayı gören yakınanın oğlu tanık S. D.’ın da yakalamaya çalıştığı, sanığın kaçarken çaldığı paralardan bir kısmını diğer kişilere verdiği, tanığın, kesintisiz takip sonucu sanığı bir sokak arasında sıkıştırması üzerine, çaldığı paranın 100 Dolarını yere atarak bıçak çekip, aldığı paranın bu kadar olduğunu söyleyerek kendisini bırakması için tehdit ettiği, çevreden gelenlerin de yardımıyla yakalanıp kolluk görevlilerine teslim edildiğinde, yapılan üst aramasında 300 Dolar para ve bıçağın zaptedildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 6.CD., 31.1.2007, 10122/733.
[11] Artuç, s.237. “Yakınan N.B. D.’in boynundaki altın zinciri kapkaç suretiyle alıp kaçan sanığın, kendisini aramakta olan yakınan ve tanıklar tarafından olaydan 10–15 dakika sonra yakalandığında, kurtulmak için bıçak çektiğinin anlaşılması karşısında; 5237 sayılı yeni TCY. dolaylı yağma suçuna yer vermediğinden, eylemin hırsızlık ve tehdit suçlarını oluşturduğunun gözetilmesi zorunluluğu” Yarg. 6.CD., 27.11.2006, 525/12116.
[12] “… Oluş, kabul ve dosya içeriğine göre, sanığın yakalanamayan suç ortağı ile birlikte hırsızlık yapmaya karar verdikleri, diğer sanığın yakınana ait işyerinin kapı camını kırarak içeri girdiği, sanığında bu sırada dışarıda gözcü olarak beklediği, yakınanın aksi kanıtlanamayan iddiasına göre bir miktar sigaranın hırsızlanıp götürüldüğü, bir çuval dolusu sigara ve içkilerin işyerinin bulunduğu apartmanın arkasına götürmek üzere koydukları, çalacakları bir kısım malların götürülmek üzere poşete konduğu sırada misafirlikten dönen yakınanın işyerinin camının kırık olduğunu görerek içeri kontrol ettiği, işyerinin içerisine saklanan sanığı görüp yakaladığı, ismi belirlenemeyen sanığın yakınana bıçak çekerek birlikte dışarı çıktıkları, bu sırada sanık S. O.’nun da gözcülük yaptığı yerden gelerek yakalanan sanığı kurtarabilmek amacıyla tornavida ile yakınanı tehdit ettiği, direnci kırılan yakınanın tuttuğu sanığı bırakması üzerine, her iki sanığın birlikte olay yerinden kaçtıkları, yakınanın apartmanın arkasını kontrol ettiğinde sanıklar tarafından götürülmek üzere bırakılan malları bulduğunun anlaşılması karşısında; TCY.’da dolaylı yağma suçuna yer verilmediği, yağma suçunun oluşabilmesi için cebir ve tehditin malın alınması sırasında veya hırsızlık suçu tamamlanmadan malın götürülmesi sırasında malın geri alınmasını önlemek amacıyla kullanılması gerektiği, sanığın yakınanı tornavida ile tehdit etmesinin yakalanan suç ortağını kurtarabilmek amacına yönelik olduğu, çalınan malları götürebilmek amacıyla tehdit ettiğine ilişkin kanıt bulunmadığı ve eylemin TCY.’nın 142/1-b maddesindeki hırsızlık suçunun yanı sıra aynı Yasanın 106/2-a-c maddesindeki tehdit suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi…” Yarg. 6.CD., 16.04.2009, 2006/12287, 2009/7370; “… Suç tarihinde saat 15.00 sıralarında, hırsızlık yapmak için girdikleri fıstık bahçesinde fark edilmeleri üzerine sanık ve açık kimlikleri saptanamayan arkadaşlarının, topladıkları suça konu eşyayı bırakıp kaçmaya çalıştıkları sırada, yakınanın kaçan sanıklardan birini yakalaması üzerine sanığın yakınana doğru arkadaşını kurtarmak için silahla ateş edip öldürmekle tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin TCY.’nda dolaylı yağma suçuna yer verilmemiş olduğundan, hırsızlığa kalkışma ve silahla tehdit suçlarını oluşturduğunun gözetilmesi zorunluluğu…” Yarg. 6.CD., 27.01.2009, 4688/633; “…Yakınanın olay yerine geldiğinde, aracının yanında gördüğü sanığa ne yaptığını sorduğu, sanığın “sana ne lan” diyerek bıçak çektiği, yakınanın bıçağa doğru tekme vurunca, bıçağın elinden düşmesi üzerine, sanığın olay yerinden kaçtığı ve saldırı sırasında sanığın üzerinde çalıntı eşya bulunduğuna ilişkin kanıt olmadığının anlaşılması karşısında, 5237 sayılı Yasada dolaylı yağma suçuna yer verilmediğinden; sanığın eylemlerinin aynı Yasa’nın 142/1-b,143. maddelerine uyan hırsızlık ve 106/2-a maddesine uyan tehdit suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiş..” Yarg. 6. CD., 09.10.2008, 15555/16517;“…Sanığın geceleyin saat 03.00 sıralarında, hırsızlık yapmak amacıyla girdiği konutta, bir şey çalmadan kendisini yakalamak isteyen yakınana kaçabilmek için tornavida çekip karşı koyduğu, ancak yakınan tarafından boğuşma sonucunda yakalandığının anlaşılması karşında; eyleminin, 765 sayılı TCK’nın 495/2. Maddesinde düzenlenen dolaylı yağma suçunun TCK.’nda öngörülmemiş olması nedeniyle, anılan Yasanın 142/1-b, 143/1, 35/2, 116/1–4, 106/1, 106/2-a maddelerine uyan hırsızlığa kalkışma, geceleyin konut dokunulmazlığını bozmak ve silahla tehdit suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde uygulama yapılması, bozmayı gerektirmiş..” Yarg. 6.CD., 09.03.2009, 21547/4830; “….Sanığın olay günü gündüz saat:10.45 sıralarında aynı minibüs içinde yakınanın arka cebinden cep telefonu aldığı ve aracın durmasından yararlanarak inerek kaçmaya çalışan sanığı, yakınanın kesintisiz takibi sonucu ile yakaladığı ve kurtulmak için önce telefonu atan sanığın yakalandıktan sonra da mağduru basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaraladığının anlaşılması karşısında sanığın 765 sayılı TCY.’nın 495/2. maddesine uyan dolaylı yağma suçunu oluşturan eylemi TCY.’ da dolaylı yağma suçuna yer verilmemiş olması da gözetildiğinde, aynı Yasa’nın 142/1-b, 35. ve 86/2. maddelerine uyan hırsızlığa kalkışma ve yaralama suçlarını oluştuğu gözetilmeden, yazılı biçimde uygulama yapılması…” Yarg.6. CD., 04.02.2009, 9974/2490; “…Suç tarihinde gece saat 02:00 sıralarında yakınanın evine balkon kapısını zorlayarak giren sanığın herhangi bir şey almadan yakınan tarafından yakalandığında kurtulmak için yakınanı elindeki tornavidayla tehdit ettiğinin ve yakınanın olay nedeniyle şikayetçi olduğunun anlaşılması karşısında; TCY.’nda dolaylı yağma suçuna yer verilmemiş olduğundan, sanığın eylemlerinin geceleyin binadan hırsızlığa kalkışma, konut dokunulmazlığını bozma, mala zarar verme ve silahlı tehdit suçlarını oluşturduğunun gözetilmemesi…” Yarg. 6.CD., 14.04.2009, 12671/7031; “TCK.’nun 148 ve 149. maddelerinde tanımlanan yağma suçları ile 765 sayılı TCK.’nda yer alan yağma suçlarının ögelerinin farklı olduğu; 765 sayılı TCK.nun 495/2. maddesinde düzenlenen dolaylı yağma suçuna 5237 sayılı Yasada yer verilmediği anlaşıldığından; somut olayda sanığın mağdur Fikret’in evinden çaldığı dürbünün yakınan Haydar tarafından görülmesi üzerine yakalanmamak için Haydar’a verip kaçmaya çalıştığı; ancak kendisini yakalamak için tutan Haydar’a bıçak çekerek koştuğu sırada çevredeki kişilerce yakalandığının anlaşılması karşısında, sanığın eylemlerinin TCK.’nun 142/1-b, 62/1, 106/2-a, 62/1. maddelerine uyan suçları oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde uyarlama yapılması” Yarg. 6.CD., 03.07.2006, 15390/7078.
[13] Tezcan-Erdem-Önok,s.562.
[14] Eisele,kn.397 vd.; Krey,kn.307 vd.
[15] “Sanığın, değişik zaman dilimlerinde mağdurdan, tehditle, birden fazla kez para aldığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı Yasanın 43/son maddesi gereğince her bir eylemi nedeniyle yağma suçundan hükümlülüğü yerine yazılı biçimde hüküm kurulması” Yarg. 6.CD., 21.02.2007, 1180/1968; “Hükümlü Z… Ç…’ın diğer hükümlü S… G… ile birlikte yakınanın boynundaki ve kolundaki altın zincirleri zorla almaya çalıştıkları, ancak yakınanın direnmesi sonucu bir şey alamadan kaçtıkları; ertesi günü aynı yerde yanına gelip, tabanca çekerek, tehdit etmek suretiyle kendilerine para getirmesini istedikleri ve bu şekilde korkutulan yakınanın hükümlülere 8 ay boyunca, 8 defada toplam 800.000.000 lira verdiğinin oluşa uygun kabulden anlaşılması karşısında; hükümlülerin eylemlerinin 5237 s. TCK’nun 43/3.maddesi yollamasıyla 149/1-c, 35/2 ve 8 kez 149/1-a-c. maddelerinin uygulanmasını gerektirdiği düşünülmeden yazılı biçimde hüküm kurulması” Yarg. 6.CD., 21.01.2008, 21335/243;”Sanığın geceleyin yakınanın evine gelip, dışarı çağırarak para istediği, yakınanın korkup çıkmaması üzerine otomobilinin camlarını kırıp, lastiklerini kestiği, iki hafta sonra akşam tekrar gelip, aynı şekilde çağırdığı, gelmeyince de ikinci kez aracın lastiklerini kestiği olayda, sürekli para almak amacıyla tehdit eden sanığın eylemlerinin kalkışma aşamasında kalan iki ayrı yağma suçunu oluşturduğu gözetilmelidir” Yarg.6.CD., 18.11.2009, 15094/15366.
[16] Yakınanlar O. Y. ve B. G.’in, olaydan hemen sonra kolluktaki anlatımları; yakınanlar M. M., Ö. U. ve Y. Y.’nın aşamalardaki anlatımları ile sanığın kaçamaklı savunmasına göre; olay günü, yaşları dolayısıyla soruşturmaları ayrı yürütülen arkadaşları K. A. ve S. Ö. ile önceden anlaşarak eylem birliği içerisinde hareket edip elinde kuru sıkı tabanca olduğu halde saat 20.30 sıralarında karşılaştıkları yakınanlar O. Y. ve B. G.’ten sigara istediği, olumsuz yanıt alınca, arkadaşı K.’ın, sanığın elindeki tabancayı alıp, yakınan B. G.’in kafasına dayayıp, para istediği ve üzerini arayıp bulduğu 2 YTL yi aldığı, yakınanın geri istemesi üzerine iade ettiği, sanık ile diğer arkadaşı S. Ö.’ın yanlarında taşıdıkları kesici aletleri yakınan Bekir’e dayayıp, yeniden üstünü aradıkları, bu sırada arkadaşları K.’ın yakınanın elindeki cep telefonunu aldığı, sanıkların birlikte aynı hareketleri yakınan Onay Yılmaz’a karşı yapıp üstünü aradıkları ancak bu yakınanın parasını ve telefonunu iç çamaşırının içine sakladığı için bulamadıkları daha sonra tehdit edip olay yerinden uzaklaştırdıkları, yine sanığın arkadaşları ile birlikte aynı gün saat 22.00 sıralarında yakınanlar M. M., Ö. U. ve Y. Y. ile karşılaştıkları ve aralarında yaptıkları iş bölümü gereği, sanığın yakınan Yüksel Yazıcı’nın boğazına kesici alet, arkadaşı Ö. Ö.’ın yakınan M. M.’nın boğazına bıçak ve diğer arkadaşı K. A.’ın da yakınan Ö. U.’un kafasına tabanca dayamak suretiyle, para ve değerli eşya ile telefonlarını çıkarmalarını istedikleri, olumsuz yanıt üzerine üstlerini arayıp bir şey bulamayınca yakınan Ö. U.’un elindeki cep telefonunu alıp, tehdit ederek yakınanları olay yerinden uzaklaştırdıklarının anlaşılması karşısında, sanığın tüm yakınanlara karşı fail olarak sorumlu tutulup hükümlülüğüne karar verilmesi gerekirken, dosya içeriği ile bağdaşmayan ve yetersiz gerekçeyle beraatine karar verilmesi” Yarg. 6.CD., 23.01.2008, 18214/288.
[17] Tezcan-Erdem-Önok, s.562. “Yağma suçunun oluşabilmesi için cebir ve tehdidin malın alınması sırasında veya hırsızlık suçu tamamlanmadan malın götürülmesi sırasında malın geri alınmasını önlemek amacıyla kullanılması gerekir” Yarg. 6.CD., 16.04.2009, 12287/7370.
[18] “..Sanığın, suç tarihlerinde, yakınanlardan bir yerle görüşme yapma gerekçesiyle cep telefonlarını aldıktan sonra, telefonunu geri isteyen yakınan Musa Algül’e “sana iki tane vururum, canının kıymetini biliyorsan isteme” demek suretiyle; yakınan H. E.’i itekleyip yere düşürmek ve Mehmet Serhat Serin’i de kovalamak suretiyle, telefonlarını iade etmediğinin anlaşılmasına ve Mahkemece de eylemlerin bu biçimde gerçekleştiğinin kabul edilmesine karşın; zilyedinden rızasıyla alınan malın geri verilmemesi için tehdit veya cebir kullanılmasının TCY.nın 148/1. maddesinde açıkça tanımlanan yağma suçunu oluşturduğu; itekleyip yere düşürme ve kovalama eylemlerinin de cebir boyutuna ulaştığı gözetilmeden; yakınan Musa’ya karşı eylemin dolandırıcılık ve tehdit, yakınanlar Hilmi ve Mehmet Serin’e karşı eylemlerinde dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilerek, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı biçimde hüküm kurulması..” Yarg. 6. CD.,01.04.2009, 14516/6397.
[19] Tezcan-Erdem-Önok, s.564. “Sanığın, yakınanın çantasını zorla alıp kaçarken haber verilen polisler tarafından takip edilerek olay yerine yaklaşık 1 km. uzaklıkta yakalandığının anlaşılması ve kabul edilmesi karşısında suçun tamamlandığının gözetilmemesi” Yarg. 6.CD., 02.11.2006, 9324/10622;“Sanığın, mağdur Ramazan Genç’in konutundan bohça, bilezik ve kol saatini çaldıktan sonra kapıdan çıkarken, tanık Seyhan Genç tarafından görülmesi üzerine bohçayı yere bırakarak kendisini yakalamak isteyen tanık Seyhan Genç’e tekme attığı ve yakınan Raziye Genç’i ısırdığı, ancak hala bırakmamaları nedeniyle cebinden bilezik ve saati çıkarıp vererek, polise bildirmemelerini istediği olayda; 765 sayılı TCK.nun 495/1. maddesindeki suçu oluşturduğu ve yağma suçu tamamlandığı halde eksik kalkışma kabulü” Yarg. 6.CD., 31.10.2006, 7969/10372;“Saat 17:30 sıralarında diğer yakınanlarla birlikte tarihi tersaneyi gezmekte olan yakınan G. M. S.’e saldırarak, boğazını sıkıp, 1 gün alışılmış uğraşından kalacak biçimde yaraladığı adı geçen yakınanın boynunda asılı bulunan altın kolyeyi koparıp alan hükümlü İ. E.’ın eyleminin, 5237 sayılı TCY.nın 148/1. maddesine uyan tamamlanmış yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, koşulları oluşmadığı halde suçun kalkışma aşamasında kaldığından söz edilerek 5237 sayılı TCY.nın 35/2. maddesiyle uygulama yapılması” (Yarg. 6.CD., 21.5.2007, 1104/6309); “Sanığın Mustafa Kemal Bulvarı üzerinde omuzundaki bayan çantasını yakınana cebir ve şiddet uygulayarak alıp kaçmağa başladığı, izleyen yakınanın bağırması üzerine Konuk Caddesinde vatandaşlar tarafından yakalanarak elindeki çantanın yakınana geri verildiğinin anlaşılması karşısında, yağma suçu tamamlandığı halde, hakkında 5237 sayılı TCY.nın 35/2. maddesinin uygulanması” Yarg. 6.CD., 5.12.2006, 11355/12667.
[20] “Sanıkların, yakınanı hile ile araçlarına bindirip kollarına ve vücuduna sarılarak üzerindeki cüzdanı zorla alıp, arabadan atarak yağma suçunu işledikleri sabit olduğu halde, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde …. karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir” Yarg.6. CD., 06.11.2006, 2004/9992, 2006/10771;“Oluş ve dosya içeriğine göre; gece vakti aracını otopark olarak kullanılmayan yol kenarına park eden yakınanı gören sanığın, otopark parası istediği, vermeyeceğini söylemesiyle ‘‘on kişi çağırır, park paramı alırım, aracına hasar veririm ‘‘ dediği, para vermeden olay yerinden ayrılan yakınanın kısa süre sonra aracının yanına geldiğinde tekrar para isteyen sanığın ‘‘yanıma on kişi alır gelir, senden park parasını alırım’’ dediğinin anlaşılması karşısında; eylemin … yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yerinde ve yasal olmayan gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiş …” Yarg. 6. CD., 03.10.2012, 6863/16797;“..Gece mağdure F…. H….’nın evine hırsızlık amacıyla giren sanığın çalacağı şeyleri hazırlayıp giriş yaptığı pencerenin önüne koyduktan sonra mağdurenin bulunduğu odaya girdiği, müteselsilen zorla ırzına geçip yatağa gidip yatmasını söyleyerek odasından ayrıldığı ve hazırladığı eşyaları da alarak evden çıktığı, eşyaların alınmasını mağdurenin görmediği ve bu sırada sanıkla karşılaşmadıkları, malları teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak için kullanılmış tehdit veya cebrin bulunmadığında sabit eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde yağmadan hüküm kurulması” Yarg. 5.CD., 17.09.2007, 1966/6232.
[21] Yılmaz, Ejder,s.193.
[22] Şener,s.115.
[23] Ayrıca bkz. Koca,s.131, 132, 143; Centel–Zafer–Çakmut,s.352;Tezcan-Erdem-Önok,s.558; Hafızoğulları-Özen, s.357. “Sanığın, eşi olan katılanın üzerindeki bilezik, küpe ve yüzükleri zorla aldığının anlaşılması karşısında; eyleminin bir bütün olarak yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yerinde ve yasal olmayan gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması” Yarg. 6.CD., 08.11.2006, 6395/10957.
[24] Tezcan-Erdem-Önok,s.558; Centel-Zafer-Çakmut,s.350;Toroslu,s.147.
[25] Bkz. Çınar,s.63 vd.; Tezcan-Erdem-Önok,s.560.
[26] Artuç,s.233. Bu hususta; Yarg. 4.CD., 09.12.2003, 24409/12351.
[27] “Sanığın cep telefonuyla gönderdiği mesajdaki (sana zarar vermek için son noktaya kadar bekledim, anlayalım, on dakikalık zamanın var, geri dönüş yok) sözlerinin objektif olarak muhatabı üzerinde korku, endişe yaratacak biçimde olması nedeniyle tehdit niteliğinde bulunmasına karşın, yasal olmayan gerekçelerle beraat kararı verilmesi, yasaya aykırıdır” Yarg. 4. CD. 19.09.2006, 7579/14059.
[28] “Sanığın, daha önceden tanışıp borç para aldığı yakınandan olay gününe kadar sık sık tehdit ile para istediği, olay günü de yanında yeğeni olan tanık Ramazan İpek ile birlikte yakınanın okuduğu okula gittiği ve yakınanı yanına çağırıp, tanıktan ayrı bir yerde, “öğle arası seninle görüşeceğiz, öğle arası bana para vermezsen arkadaşlarımı çağıracağım, seni burada vuracağım, şişeye oturtacağım” biçiminde tehdit ederek para istediğinin, yakınanın aşamalardaki anlatımlarından anlaşılması karşısında, eyleminin sübuta erdiği gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı biçimde beraatine karar verilmesi” Yarg. 6.CD., 23.01.2008, 17909/292.
[29] Centel-Zafer-Çakmut,s.351.
[30] Bkz. Tezcan-Erdem-Önok,s.560.
[31] Bununla birlikte, mağdurun direncini kırmak için üzerindeki fiziksel zorlamaya ek olarak, bu tarz bir tehdide müracaat edilmesini, Yargıtay kül halinde yağma kapsamında değerlendirmiştir: “ Oluş ve dosya kapsamına göre, silah göstererek yakınanı araçla kendisine ait evin kömürlük olarak kullanılan deposuna götüren sanık ve kimliği tespit edilemeyen silahlı arkadaşlarının, yakınanı bir köpekle cinsel ilişkiye girmiş gibi gösteren kamera çekimi yapıp izlettirdikten sonra, Erdem isimli kişiyi yanına getirmezse çekilen görüntüyü ailesine izleteceğini söyleyerek, bu durumda senet imzalattığı ve para istediği yakınanın 30 TL’sini aldığının anlaşılması karşısında, eylem bir bütün olarak yağma suçunu oluşturduğundan, sanığın yağma suçundan hükümlülüğü yerine, kanıtların değerlendirilmesinde ve takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde beraatine karar verilmesi..” Yarg. 6. CD., 07.11.2012, 11999/19398.
[32] Centel-Zafer-Çakmut,s.349.
[33] Bu durum gerekçede “Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir” şeklinde ifade edilmiştir.
[34] Nitekim 149 uncu maddenin 1 inci fıkrasının (e) bendinde; beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı fiilin işlenmesi daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur kabul edilmiştir.
[35] Centel-Zafer-Çakmut,s.350.
[36] Artuç,s.231.
[37] Tezcan-Erdem-Önok,s.559, 560; Artuç,s.231.
[38] “Şikâyetçinin aşamalarda sanık tarafından koku diyerek eline sürdüğü şeyi kokladıktan sonra bayılması sonucu üzerindeki paraların alındığını iddia etmesi karşısında eylemin, yağma suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin delillerin takdir ve tartışmasının yüksek dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 11.CD., 06.03.2006, 1325/1566.
[39] “Yakınanların kahvelerine konulduğu iddia edilen maddenin ne olduğu saptanamadığı gibi, alkollü olan yakınanların gecenin geç saatlerinde uyumalarının, bu maddenin uyuşturucu etkisinden olup olmadığının da yakınanların varsayıma dayalı iddialarından başka, kesin ve inandırıcı kanıtlarla belirlenememiş olması karşısında yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle eylemlerin hırsızlık yerine yağma olarak değerlendirilmesi” Yarg. 6.CD., 25.1.2007, 15438/420.
[40] “…Gündüzün sokakta yürüyen yakınanın omzundaki bayan çantasını çekmek, yakınan direnince saçını çekip yere düşürerek çantayı almak biçiminde gerçekleşen sanığın eyleminin TCK.nun 148/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeyerek, yazılı biçimde karar verilmesi..” Yarg. 6. CD., 30.10.2007, 3988/10960;“…Sanığın temyize gelmeyen arkadaşı Ali Eke’nin, yakınandan bir yeri aramak için telefonu almasından sonra kendisine ait sim kartı takarken, sanık ile yine temyize gelmeyen arkadaşı Ömer Gökhan Eke’nin, yakınana doğru koşarak yaklaşıp, sanığın elindeki şişle yakınanı yaraladığı ve Ömer Gökhan Eke’nin de elindeki tabancayla “vururum seni” diye tehdit ettiği, bu sırada eş zamanlı olarak sanık Ali Eke’nin elindeki telefonla kaçtığı, sonrasında ise sanık ile arkadaşlarının aynı arabaya binip, benzinlikten aldıkları yakıt karşılığı telefonu verdikleri; sanık ve arkadaşlarının önceden anlaşıp yaptıkları iş bölümü gereği, yakınanı korkutup dikkatini dağıtmak suretiyle Ali Eke’nin telefonla kaçmasını sağladıkları ve eyleminin doğrudan 765 sayılı TCK.’nun 497/2. maddesinde düzenlenen yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden; hükmün gerekçesinde, eylemin anılan yasanın 495/2. maddesi yollamasıyla 497/1. maddesinde düzenlenen dolaylı yağma suçunu oluşturduğu ve 5237 sayılı Yasa’da dolaylı yağma eyleminin düzenlemeyip, sanık yararına olan hırsızlık, yaralama ve tehdit olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilip, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması…” Yarg. 6.CD., 28.05.2008, 11144/12169.
[41] Kşz. Centel-Zafer-Çakmut,s.351,352.
[42] Yarg. 5. CD.’nin 27.09.2010 tarih ve 5136/6889 sayılı içtihadında cinsel saldırı sırasında, mağdurun malının alınması, ayrıca yağma suçu kapsamında mütalaa edilmiştir.
[43] “…TCK.’nun 148 ve 149. maddelerinde tanımlanan yağma suçları ile 765 sayılı TCK.’nda yer alan yağma suçlarının ögelerinin farklı olduğu; hükümlü Ali İhsan Taş’ın olay tarihinde gündüzleyin 12.10 sıralarında yanında suç ortağı da olduğu halde, bankadan çıkıp kaldırımda yürümekte olan yakınanı aralarına alıp üzerine çullanarak pantolon cebindeki 900 YTL civarındaki parayı zorla alıp kaçmaya başladıkları, yakınanın yardım isteyip bağırması üzerine, izinli olması nedeniyle sivil giyimli olan polis memuru tanık İbrahim Yunus’un sanığı takip ettiği, yakalanacağını anlayan sanığın, üzerinde taşıdığı bıçağı çıkartıp tanığa doğrultarak “yaklaşma” diyerek tehdit ettiği, tanık “ben polis memuruyum teslim ol” çağrısı yaptığında üzerindeki montu çıkararak bıçakla kendini yaraladığı ve tekrar kaçmaya devam ettiği, bu kez ihbar üzerine olay yerine gelen polis memurlarınca kıstırıldığında yine kendisini gözaltına almak isteyen görevlilere yakalanmamak amacıyla tehditler savurup bıçakla kendine zarar verdiği, ancak ikna suretiyle etkisiz hale getirilip yakalandığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı Yasanın 765 sayılı TCK.nun 495/2. maddesinde tanımlamasını bulan dolaylı yağma suçuna yer vermemiş olması da gözetildiğinde; olayın başındaki yakınanın parasının zorla alınması, eyleminin anılan Yasanın 149/1-c maddesindeki yağma eylemini oluşturduğu, yağma eyleminin tamamlanmasından sonra gelişen eylemlerin bir bütün halinde aynı Yasanın 265/1, 265/4. maddelerinde gösterilen görevli memura direnme suçunu oluşturduğu ve bu suçtan da cezalandırılması gerektiği düşünülmeden, yazılı biçimde karar verilmesi..” Yarg. 6.CD., 05.06.2008, 2830/12533.
[44] Özbek-Kanbur -Doğan-Bacaksız-Tepe,s.613.
[45] Soyaslan,s.404.
[46] Tezcan-Erdem-Önok,s.572; Koca,s.278.
[47] Bkz. Koca,s.280–284.
[48] Tezcan-Erdem-Önok,s.556; Koca,5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Yağma Suçu, s.2801; Centel-Zafer-Çakmut, s.348; Toroslu,s.145; Soyaslan,taşınmazların suçun konusunu oluşturmayacağını belirtmekle birlikte, bu çözümün hatalı olduğunu da ifade etmektedir. Bkz. Soyaslan,s.397.
[49] Yargıtay’ın zikredeceğimiz kararına konu olay, suçun konusunun taşınır mallarla sınırlı bir şekilde anlaşılmasının nasıl sonuçlara yol açabileceği konusunda fikir verebilir: “….Ş. E., B. K. ve İ. A.’ın, yargılama sırasında cezaevinde ölen O. K.’in liderliğini yaptığı çıkar amaçlı suç örgütünün üyeleri oldukları; emlakçılık yapan yakınan İ. Y.’in keşide ettiği 30.500.000.000 lira bedelli çekin tahsil için diğer hükümlü Hüseyin Ergin tarafından ölen örgüt lideri O. K.’a verildiği bu çekin tahsili için ölen O. K. ile birlikte diğer hükümlü Y. N. M. ve hükümlülerin 15/07/2000 günü akşam saatlerinde bir kafeteryada yakınana “borcunu öde, ödemediğin takdirde senin canını alacağız, ayaklarına sıkarız, sakat kalırsın” diyerek Cherokee marka cipini aldıkları ve 12 milyar liraya sattıkları; sonraki bir hafta içinde ölümle tehdit ederek 300–500 milyon lira olarak toplam 1,5 milyar lira aldıkları; Temmuz-Aralık/2000 tarihleri arasında ölüm tehdidiyle 4 adet arsasını sattırarak toplam 15 milyar lira aldıkları; 04/12/2000 tarihinde ölüm tehdidiyle yakınanın eşine ait daireyi sattırarak 5,5 milyar lira aldıkları; Ocak/2001 ayında yakınanın işyerine giderek tabanca çekip “daha 7,5 milyar lira borcun kaldı, bunu çektiğim zaman ateşlerim, bana bunu çektirme, bu parayı ya ödersin, ya da vururum” dedikleri; 07/02/2001 günü saat 17.00 sıralarında yakınanın işyerine giderek “7,5 milyar lirayı bugün akşama kadar ödeyeceksin, ödemediğin takdirde bu dükkânı kafana yıkarız” dedikleri sabit görülerek, cezalandırılmasına karar verilmiş olması karşısında; yağma suçunda 5237 sayılı TCY.’nın 43/3. maddesi uyarınca zincirleme suç hükmünün uygulanamayacağı gözetilerek, her bir eylem için ayrı ayrı uygulama yapılmadan, dosya üzerinden ve tek eylemden hüküm kurulması, yasaya aykırıdır..” Yarg. 6.CD., 13.2.2006, 15401/6002.
[50] Tezcan-Erdem-Önok,s.572.
[51] Centel–Zafer–Çakmut,s.373,374.
[52] “Olay günü saat 01.00 sıralarında sanığın, aralarındaki boşanma davası henüz kesinleşmemiş olan yakınanın oturduğu eve girerek, elinde bulunan boş kağıda borcunun olmadığını belirtirşekilde imza atmasını istediği, yakınanın parayı vermeden imzalamayacağını söylemesi üzerine “arabanın tamponunu yersen atarsın” sözlerini söylediği, komşularının müdahale etmesiyle ayrıldığı, aynı gün saat 08:00 sıralarında yeniden gelerek yakınanı zorla Aydos Ormanı’ndaki eve götürdüğü ve belge imzalattığı olayda, eylemleri bir bütün halinde yağmasuçunu oluşturduğu ve 5237 s. TCY’nın 149. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendine göre de eylemin konutta işlenmiş olması, yağma suçunun nitelikli hâlini meydana getirdiği ve anılan suçun öğesi olduğu hâlde ayrıca bu suçtan da hükümlülük kararı verilmesi…” Yarg.6. CD., 05.12.2006, 591/12744.
[53] “…Borçlar Kanunu 15.maddesi ve Türk Ticaret Yasasının 690.maddesi yollamasıyla bonolarda da uygulanması gereken aynı Yasanın 668/2. maddesine göre ‘‘el yazısı ile olan imza yerine, mihaniki her hangi bir vasıta veya el ile yapılan veyahut tasdik edilmiş olan bir işaret yahut resmi bir şahadetname kullanılamaz ‘‘. Yine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 297.maddesi ise’’ imza vaz’ına muktedir olamayan veya yazı bilmeyen şahsın heyeti ihtiyariye ve mahallince maruf iki şahıs tarafından tasdik edilmiş ve el ile yapılmış bir işaret veya mühür istimal etmesi caizdir ‘‘ şeklindedir. Buna göre imza atmaya muktedir olmayan veya yazı bilmeyen bir kimse, sözleşme veya senedi imza edemeyeceğinden, imza yerine el ile yazılmış bir parmak izi veya mühür kullanabilir. Ancak senetteki bu parmak izi veya mührün borçlunun oturduğu köy veya mahalle muhtarı ve ihtiyar heyeti kurulunca ve o yerde tanınmış iki tanık tarafından onaylanması gereklidir. Bütün bu çerçeve içerisinde somut olaya bakıldığında; okuma yazma bilmeyen suçtan zarar görene zorla parmak bastırıldığı kabul edilen ve sadece sağ alt köşesinde iki ayrı parmak izi bulunan belgenin geçerli olduğunun kabulüne hukuken olanak yoktur. TCY.’nın 148.maddesinin 2. fıkrasındaki yağma suçunun oluşması için ise mağdurun kendisini borç altına sokabilecek senedi vermeye veya ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kâğıdı imzalamaya zorlanması gereklidir. Bütün bu açıklamalar ışığında anılan maddedeki yağma suçunun ne şekilde oluştuğu kararda tartışılıp, belirtilen hükümler birlikte değerlendirilmeden yazılı biçimde hüküm kurulması…” Yarg. 6. CD., 16.12.2008, 21715/23226.
[54] Koca,s.279, 280.
[55]“Sanığın, yakınanın konutunda, silahtan sayılan demir maşa ile gerçekleştirdiği yağma eyleminin 5237 sayılı TCY.nın 149/1-a, d maddesine uyan nitelikli suçu oluşturduğu düşünülmeden, yazılı biçimde aynı Yasanın 148/1. maddesiyle uygulama yapılması” Yarg. 6. CD., 03.06.2009, 2007/18648, 2009/9816; “Sanıkların, mağdurun konutuna girip ziynet eşyalarını alıp dışarı çıkarken kapı girişinde karşılaştıkları yakınanı aldıkları ziynet eşyalarını kaçırmak maksadıyla ellerine geçirdikleri mermer parçası ile yaralamaya kalkıştıklarının anlaşılması karşısında, eylemlerinin, sübutu halinde, 5237 sayılı TCK’nun 149/1-a-c maddesine uyan yağma suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin kanıtları takdir ve tartışmanın, üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilmeden, görevsizlik kararı yerine duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 6. CD., 14.05.2009, 2006/14372, 2009/8690.
[56]“Pense ve kırılmış bira şişesinin, TCK’nun 6/f maddesi uyarınca, fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli aletler olup silahtan sayıldığı gözetilmeden TCK’nun 149. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendiyle uygulama yapılmaması” Yarg. 6. CD., 28.05.2009, 2008/23369, 2009/9098;“Sanığın olay günü kimliği belirlenemeyen şahısla yakınanı kendi rızası ile araçla ağaçlık alana götürüp, 5237 sayılı TCK’nun 6. maddesine göre silahtan sayılan makas ile saçını kesip, sopa ile etkili eylemde bulunarak 2 adet bilezik ve 100 TL parasını alması şeklinde gerçekleşen eylem, anılan Yasanın 149/1-a-c maddesinde düzenlenen yağma suçunu oluşturmasına karşın, yazılı biçimde hüküm kurulması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” Yarg. 6. CD., 03.06.2009, 2008/24061, 2009/9565.
[57]Yarg. 6. CD., 09.04.2013, 2009/25292, 2013/7385.
[58]“Katılanın aşamalarda özü değişmeyen anlatımlarına göre; sanık ve yakalanamadığı için açık kimliği saptanamayan arkadaşının yakınanın arkasından gelerek önce boynuna vurup daha sonra içinde para ve eşyalarının bulunduğu kolunda asılı bulunan çantasını zorla çekerek almak istedikleri, katılanın direnmesi üzerine karşılıklı çekiştirme sonucu çantanın sapının koptuğu, bu sırada mağdurun olay nedeniyle kendini kaybederek bayıldığı, böylece sanık ve arkadaşının suça konu çantayı alıp kaçmaları biçiminde oluşan eylemin TCY’nın 149/1-c. Maddesinde tanımlanan nitelikli yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı biçimde hırsızlık suçundan hüküm kurulması” Yarg. 6. CD., 22.12.2008, 2008/13370, 2008/24138; “Sanık ve yaşı küçük arkadaşının yolda yürümekte olan yakınanı durdurup önce cep telefonunu istedikleri, olmadığını öğrenince de zorla ceplerini arayarak bulunan tüm parasını aldıklarının dosya kapsamından anlaşılması karşısında; eylemin 5237 sayılı TCY.nın 149/1-c. maddesine uyan nitelikli yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde uygulama yapılması”
Yarg. 6. CD., 20.10.2008, 2007/8110, 2008/17283.
[59]“Sanık C. G.’nun, sanıklar F. D. ve Y. Y.’a yakınanın cep telefonunu alarak vermediğini söylemesi üzerine, F. ve Y.’un yakınanı darp edip, bıçak zoruyla yakınanın telefonunu alarak 100 metre ilerde bekleyen sanık C. ile birlikte kaçtıkları ve yakınanın kolluğa başvurması üzerine yakalanan sanık C.’in yapılan üst aramasında yakınana ait telefonun üzerinden çıktığının anlaşılması karşısında; sanık C.’in yağma suçuna doğrudan katıldığı gözetilmeden, hakkında 5237 sayılı TCK.’nun 37/1. maddesi yerine 39/1. maddesi ile uygulama yapılması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” Yarg. 6. CD., 25.12.2008, 2008/13619, 2008/25568.
[60] “Sanık Murat’ın, suçu yaş küçüklüğü nedeniyle hakkında takipsizlik kararı verilen Hasan ile birlikte gerçekleştirmiş olduğu anlaşılmış olması karşısında TCK.’nun 417 nci maddesi uygulanarak cezasında artırma yapılması gerekirken eksik cezaya hükmolunması” Yarg. 5. CD., 10.2.1993, 93/489,Malkoç,s.176.
[61]Bu hal gerekçede “yağma suçunun yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde işlenmesi nitelikli bir hâl sayılmıştır. Yol kesme hâlinde fiilin doğrudan doğruya mağdura karşı işlenmiş olması gerekir; yol kesme süresi kısa veya uzun olabilir” şeklinde açıklanmıştır.
[62]“Yakınan ve tanık K. İ.’ın anlatımları ve 08/03/2007 tarihli doktor raporuna göre; gündüzleyin evine gitmek için yolda yürüdüğü sırada arkasından yanına yaklaşan sanıkların yakınanın omuzundaki çantayı çekip almaya çalıştıkları, yakınanın direndiği ancak sanıkların çantayı çekerek yakınanı yere düşürüp sürüklemek suretiyle sapı kopan çantayı zorla alıp kaçtıklarının anlaşılması karşısında; eylemin 5237 sayılı TCK’nun 149/1-c maddesine uyan nitelikli yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden kanıtların takdirinde ve suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yasal olmayan gerekçeyle yazılı biçimde hırsızlık suçundan hüküm kurulması” Yarg. 6. CD., 23.09.2008, 2008/325, 2008/15993.
[63]Koca-Üzülmez,s.614.
[64]“Sanığın, yakınanları evine çağırıp tehditlerine burada da devam ederek suça konu senedi, konutunda imzalattığının anlaşılmasına göre, eyleminin 5237 sayılı Yasanın 149/1-d maddesine uyan yağma suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde uygulama yapılması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” Yarg. 6. CD., 03.03.2009, 2008/11332, 2009/4444; “Sanığın, katılan D. B.’ın işyerine gidip istediği parayı vermediği takdirde, kızını ve oğlunu öldüreceğini belirttikten sonra, içinde çektiği müstehcen resimler ile bunları gerektiğinde dağıtacağını bildiren mektup bulunan zarfı bıraktığının anlaşılması karşısında; eylemin 5237 sayılı TCK.nun 149/1-d maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, aynı Yasanın 148/1. maddesiyle uygulama yapılması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” Yarg. 6. CD., 16.06.2010, 2008/27410, 2010/10210.
[65]“5237 sayılı Yasada yağma eyleminin konutta işlenmesi suçun nitelikli hali olarak düzenlendiğinden, yağma suçunun anılan Yasanın 149/1-d maddesi kapsamında gerçekleştirildiği durumda, ayrıca konut dokunulmazlığını bozma suçundan hüküm kurulamayacağının gözetilmemesi, sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır” Yarg. 6. CD., 18.03.2013, 2009/15253, 2013/5886.
[66]Centel-Zafer-Çakmut,s.369.
[67]Tezcan-Erdem-Önok,s.568.
[68]“Annesinin önündeki ana kucağında yatmakta olan 4 aylık bebeğin, annesinin koruması altında olduğu ve bu bağlamda TCY.nın 149/1-e maddesinin yasal koşullarının bulunmadığı gözetilmeden, temel cezanın, aynı maddenin (a) bendinin yanında anılan bendinde gerekçe gösterilerek, alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi”
Yarg. 6. CD., 20.10.2010, 2009/22121, 2010/16446.
[69]“Sanığın, kısmi felçli olan ve kendisini savunamayacak durumda olduğu Biga Devlet Hastahanesinin 14.03.2011 tarihli raporuyla tespit edilen, Uyaptan alınan nüfus kaydına göre 17.07.2011 tarihinde öldüğü belirlenen, mağdur Z. Ü.i konutunda bıçak ile ölümle tehdit ederek adı geçen mağdurun boynunda asılı duran içinde 750.-TL bulunan para kesesini çekerek zorla aldığının anlaşılması karşısında; eyleminin 5237 sayılı Yasanın 149/1-a-h maddesi yanında 149/1-d-e maddesinde belirtilen konutta ve beden bakımından kendini savunamayacak durumda olan kişiye karşı yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeyerek, yazılı biçimde uygulama yapılması” Yarg. 6. CD., 08.02.2012, 2011/20372, 2012/1641.
[70]“Katılanın yedi aylık hamileliği nedeniyle beden bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğunun anlaşılması karşısında, eylemin 5237 sayılı Yasanın 149/1-e maddesinde tanımlanan nitelikli yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde uygulama yapılması” Yarg. 6. CD., 27.11.2012, 2009/23484, 2012/21652.
[71]“Bir gözünün hiç görmediğini beyan eden ve nüfus kaydına göre 1936 doğumlu olduğu anlaşılan yakınanın, sanığın saldırısına beden ve ruh bakımından karşı koyamayacak durumda olduğunun anlaşılmasına rağmen sanık hakkında TCK.’nın 149/1-e maddesinin uygulanmaması ve koşulları oluşmadığı halde TCK.’nın 35.maddesinin uygulanması sureti ile eksik cezaya hükmedilmesi, karşı temyiz olmadığından, bozma nedeni yapılmamıştır” Yarg. 6. CD., 23.01.2013, 2009/25686, 2013/1078.
[72]“Sanığın yakınıcıya uyuşturucu madde içeren iğne enjekte ederek onu beden ve ruh bakımından savunamayacak hale getirmesinin, yağma suçunun cebir unsuru içerisinde değerlendirilmesi gerektiği halde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 149/1-e maddesi ile uygulama yapılması” Yarg. 6. CD., 03.07.2012, 2012/11132, 2012/13202; “Gece vakti katılanlara kaldıkları otelde meyve suyu ikram edip, daha sonra da ilaç vererek rızaları olmadan uyutucu ve uyuşturucu etkisi olan madde etkisi ile kendilerinden geçmelerini sağlayan ve bu şekilde para ve eşyasını yağmaladığı kabul edilen sanığın eylemlerinde; katılanların eylem öncesinde “Beden ve ruh bakımından kendilerini savunamayacak bir durumda” olmadıkları, içirilen maddenin etkisi ile kendilerini bilemeyecek ve savunamayacak hale geldikleri ve sanığın yarattığı bu durumun etkisi ile yağma suçlarını işlediğinin anlaşılması karşısında, her iki suç için hakkında 5237 sayılı TCK’nın 148/3. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 149/1. madde ve fıkrasının (d) ve (h) bendleri yerine, (e) ve (h) bendleri ile uygulama yapılması, sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” Yarg. 6. CD., 09.07.2012, 2012/8278, 2012/13855.
[73]“Sanığın yakınana tehdit mektubu yazarak istediği parayı kendisi için talep ettiği, herhangi bir suç örgütü ile bağlantısının olmadığı ve suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla hareket etmediği anlaşılıp, mahkemece de bu şekilde kabul edildiği, sanığın eylemini gerçekleştirirken ise mektupta bahsettiği örgütün var olan veya varsayılan bir örgütlerden olmadığı, bu doğrultuda 5237 sayılı TCK’nın 149/1. madde ve fıkrasının olayda uygulama koşulları oluşmayan (f) , (g) bentleri ile hüküm kurulması” Yarg. 6. CD., 01.03.2012, 2008/2436, 2012/3879.
[74]Koca-Üzülmez,s.617.
[75]“Yağma suçunun saat 21.00 sıralarında işlendiği, yaz saati uygulaması dikkate alındığında olay tarihinde güneşin saat 20.06’da battığı anlaşıldığından, olayın geceleyin meydana geldiğine ilişkin delil bulunmadığı halde, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 149/1-h maddesi uyarınca uygulama yapılması” Yarg. 6. CD., 02.04.2013, 2010/12387, 2013/6741; “Suç tarihinde güneşin saat 19.05’de battığı, görüşme kayıtlarına göre mağdurun 21.14 ile 21.24 saatleri arasında arandığı ve suçun 5237 sayılı Yasanın 6/1-e maddesine göre gece sayılan zaman diliminde işlendiğinin anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCY.’nın 149/1-h maddesi yerine yazılı biçimde uygulama yapılması” Yarg. 6. CD., 24.09.2012, 2008/14793, 2012/15764; “Sanığın katılan K. Ç.’a yönelik yağma eyleminin saat 04.20 sıralarında gerçekleştiği ve güneşin olay günü yaz saati uygulamasına göre, 05.33'de doğduğu, bu nedenle eylemin gece gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 149/1-h. maddesinin uygulanmaması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır”Yarg. 6. CD., 09.07.2012, 2012/3303, 2012/13888.
[76] Madde gerekçesinde “bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308 inci maddesinde tanımlanan ve “ihkakı hak” veya “kendiliğinden hak alma” diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiştir” denilmektedir.
[77]“Olay öncesinde sanığın, yakınana 3 adet dairenin doğalgaz tesisat işini yaptırıp ödemesini de yaptığı, ancak döşenen boruların yeterli nitelikte olmaması ve evin ısınmaması nedeniyle yakınanla bağlantıya geçerek gerekli düzeltmelerin yapılmasını istemesine rağmen, yakınanın sanığı sürekli oyalayarak yükümlülüğünü yerine getirmediği, bunun üzerine olay günü yakınanın başka bir iş nedeniyle sanığın oturduğu binaya geldiğini gören yakınanın, sanığı önce işyerine çağırdığı, burada aralarında çıkan tartışma neticesinde sanığı bıçakla tehdit ederek bedel kısmı boş bırakılan bir senet alıp, üç gün içerisinde evindeki eksikliği gidermezse senedin üzerine yüksek bir meblağ yazarak icraya vereceğini söyleyerek tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında, yakınanın sanığı yaptırdığı işin karşılığı olarak beklediği hizmetin yerine getirilmemesi nedeniyle duyduğu kızgınlıkla bedel kısmı boş bırakılan senedi bıçakla tehdit etmek suretiyle yakınana imzalattığı olayın hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla tehdit suçunu oluşturduğu, sanığın 5237 sayılı TCK’nın 150/1. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 106/2-a maddesiyle cezalandırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi” Yarg. 6. CD., 11.12.2012, 2012/14423, 2012/23288; “D. T. isimli işyerinin sahibi olan yakınan T. A.’ın mali yönden sıkıntıya girdiğinde tefecilik yaptığını bildiği sanık E. A.’a 25.000.- TL’lik çek verip karşılığında %10 komisyonla 22.500 TL nakit para aldığı, çeki vadesinde ödeyemeyince sanık tarafından telefon edilmek suretiyle ölümle tehdit edildiği, sanık ile yakınanın rızai olarak karşılıklı alacak borç ilişkisine girdiği, yakınanın suç konusu çekin düzenlenmesi sırasında cebir, şiddet ve tehdide maruz kalmadığı, adı geçen sanığın hukuka uygun şekilde elinde bulundurduğu ve süresinde ödenmeyen çekin tahsili amacıyla adı geçen yakınanı tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin bir bütün halinde 5237 sayılı TCK.nun 150/1. maddesi yollaması ile aynı yasanın 106/ 2-d maddesine uyan tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde hüküm kurulması” Yarg. 6.CD., 12.12.2012, 2012/9556, 2012/23354;“Yakınan Ö. A.in 30/04/2009 tarihinde İ. 8. Aile Mahkemesine başvurarak açtığı boşanma davasında 29/06/2009 tarihinde tarafların anlaşmalı boşanmalarına karar verildiği, kararın suç tarihinden sonra 16/06/2010 tarihinde kesinleştiği, dava süreci ve sonrasında tarafların birlikte yaşamaya devam ettikleri ve İ. 1. Aile Mahkemesinden aldıkları “evlenme yasağı süresinin kaldırılması” kararından sonra 30.07.2010 tarihinde tekrar evlendikleri, tarafların işyerini birlikte çalıştırdıkları ve sahip oldukları şirket hesabını kullanmakta her ikisinin de yetkisinin bulunduğu, dosya içerisinde mevcut banka ekstresinden de anlaşılacağı üzere olay günü yakınan Ö. A.’in, şirket hesabından çektiği 5.100 TL paranın 1.260 TL ile konut kredisi borcunu ödediği, işyerlerinin bahçesine geldiği sırada sanığın, paranın kalan kısmının nerede olduğunu sorması ve “özel ihtiyaçlarım için harcadım” şeklinde cevap alması üzerine sinirlenip “kimlerle görüşüp para istiyorsun benden” diyerek yakınanı basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralaması, zorla aldığı çantasından evli bulundukları süreç içerisinde mal birliği rejimi kapsamında edindikleri ve ortak kullandıkları araç ve yazlık evin anahtarları, cep telefonu ile 350 TL parayı alarak “iki saat içinde bu şehri terk et, yoksa seni öldüreceğim” dedikten sonra araçla olay yerinden ayrılması biçiminde gelişen eyleminin, 5237 sayılı TCK’nun 150/1. maddesi yollamasıyla aynı yasanın 86/3-a ve 106/1. maddelerinde düzenlenen eşe karşı kasten yaralama ve tehdit suçlarını oluşturduğu gözetilmeden kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 6. CD., 25.04.2012, 2012/2207, 2012/8346.
[78]Yarg. CGK., 03.11.2009,2009/6–158, 2009/263.Kararın devamı şu şekildedir: “Sanıkların, M. A. isimli kişinin borcu için konuyla hiçbir ilgisi olmayan mağdur F. G.’ü bulunduğu kahvehaneden alarak hürriyetini kısıtlamaları, kasten yaralayarak borçlusu M. A. olan senedin altına zorla kefil olarak imza attırmaları ve üzerindeki 240 Lira parayı almaları yaşamın olağan akışına ve dosya içindeki kanıtlara uygun düşmediğinden, mağdurun M. A. isimli kişinin sanıklara ait beyaz eşya dükkânından aldığı beyaz eşyalar nedeniyle doğan ve senede bağlanan borca sözlü olarak kefil olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Cebir ve tehdit kullanarak etkisiz hale getirdikleri mağdura borçlu sıfatıyla yüksek meblağlı açık senet imzalatmaları olanaklı iken sadece bahse konu senedi kefil olarak imzalatmaları da sanıkların amacının hukuki ilişkiye dayanan alacaklarını tahsil etme olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunun yanında, sanıkların senede zorla kefil olarak imza attırdıkları mağdurun üzerinde bulunan 240 Lirayı almaları, borcun vadesinin üzerinden suç tarihi itibarıyla beş aya yakın bir zaman geçmesi ve alacak miktarının asıl alacağın yanında faizi de kapsaması hususları göz önüne alındığında, hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edildiği gerçeğini ortadan kaldırmayacaktır. Bu nedenle, suç tarihinde hukuki ilişkiye dayanan alacaklarını tahsil etme amacıyla hareket eden sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı TCY’nın 150/1. maddesi kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.”
[79]Yarg. CGK., 25.01.2011, 2010/6–224, 2011/5.
[80] Tezcan-Erdem-Önok,s.563; Soyaslan, s.399.
[81] Benzer görüş ve açıklamalar için bkz. Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe,s.641.
[82] Tezcan-Erdem-Önok,s.563.
[83]“Yağma eyleminde malın alınmasıyla suçun tamamlanacağı gözetilmeden, yazılı gerekçe ile eksik kalkışma aşamasında kaldığının kabulü, bozmayı gerektirmiştir”Yarg. 6. CD., 16.10.2006, 2004/9982, 2006/9802.
[84]Yarg. 6. CD., 22.09.2008, 2007/19435, 2008/15886; “Sanığın, yakınana zor kullanıp darp ederek omzunda asılı bulunan çantasını alıp kaçtıktan sonra, olay yerinden geçen polisler tarafından yapılan takip sonucunda çanta ile birlikte yakalandığının anlaşılması karşısında; eyleminin tamamlandığı gözetilmeden kalkışma aşamasında kaldığı kabul edilerek, yazılı biçimde uygulama yapılması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” Yarg. 6. CD., 10.11.2008, 2007/20552, 2008/20349; “Sanığın, yakalanamayan iki arkadaşı ile birlikte yakınana ait aracı çalıp götürmelerine engel olmak isteyen polis memuru Hakan Yıldız’ı cebir ve şiddet kullanarak etkisiz hale getirerek ve adı geçen polis memuru da aracın içinde olduğu halde kaçtıkları, 250 m. kadar gittikten sonra ekip otosundan açılan ateş ile aracın lastiğinin patlaması üzerine kaldırıma çarparak durmak zorunda kaldıklarının anlaşılması ve kabul edilmesi karşısında, suçun tamamlandığı gözetilmeden, TCK’nun 35/2. maddesiyle uygulama yapılması, karşı temyiz olmadığından, bozma nedeni yapılmamıştır.” Yarg. 6. CD., 23.10.2008, 2007/21918, 2008/17615.
[85]“Sanıkların, yolda yürümekte olan mağdur ve arkadaşının önüne geçip tehditle, her iki mağdurdan para istemeleri üzerine, mağdurun parasının olmadığını söyleyerek vermediği ve olay yerine başka kişilerin geldiğini gören sanıkların mağdurdan para almadan ayrılmaları biçimindeki eylemlerinin, yağmaya kalkışma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle beraatlerine karar verilmesi” Yarg. 6. CD., 10.02.2009, 2006/12183, 2009/2108; “Sanıkların, kendilerini dolandıran Y. T. ve M. Ö.’ı bulması için, dolandırıcılık eylemine katılmayan katılanı silah zoruyla 4 gün hürriyetinden yoksun kılarak, serbest bırakılması karşılığında kız kardeşi tanık Ş. G. aracılığıyla 1500 TL.yi Kemalettin Sevindik adına açtırdıkları hesaba yatırmasını sağladıkları, ancak bloke edilen parayı alamadıklarının anlaşılması karşısında; eylemlerinin bir bütün halinde yağmaya kalkışma suçunu oluşturduğu gözetilmeyerek, yazılı biçimde uygulama yapılması”Yarg. 6. CD., 19.01.2009, 2007/6734, 2009/128.
[86]“Sanıklar F. T., M. K. ve M. M. G. ‘ nun hile ile katılan Burak’ı Belediye çöplüğünde diğer katılan Eyüp’ün yanında darp edip “seni Sinop’ta gezdirmeyeceğiz, iş yaptırmayacağız, babanı vuracağız” diye söyleyip tehdit ettiği, sanık Fedai’nin senet çıkartıp imzalatmak istediği, katılanın senedi buruşturup yere attığı, sanıkların eyleminin yağmaya kalkışma suçunu oluşturduğu düşünülmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi” Yarg. 6. CD. 05.02.2013, 2009/1258, 2013/1818.
[87]Centel-Zafer-Çakmut,s.370.
[88]Yarg. 1. CD., 05.05.2009, 2008/3631, 2009/2567.
[89]“Sanığın azmettirmesi sonucu yakınandan hiçbir alacakları olmayan ve hükmü temyiz etmeyen diğer failler İ. K. ve G. A.’nın katılanı boş bir araziye götürüp, sanığında bulunduğu sırada 2 gün iş ve güçten kalacak şekilde yaralayıp, zorla senet imzalatmaları şeklinde gelişen eylemde; katılanın yaralanmasının 5237 sayılı TCK.’nın 149.maddesinde yağma suçunun unsuru olduğu halde, sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken ayrıca bu suçtan da mahkûmiyet kararı verilmesi” Yarg. 6. CD., 08.04.2013, 2009/8728, 2013/7595.
[90]“Yağma suçunun konutta işlenmesi hali, suçun basit şekline göre ağırlaştırıcı bir neden olarak kabul edilmiş, 5237 sayılı TCY’nın 149/1-d maddesinde suçun nitelikli halleri arasında sayılmıştır. TCY’nın 42. maddesinde düzenlenen bileşik suç hükümleri uyarınca, konut dokunulmazlığını bozma suçu, ağırlaştırıcı nedeni olarak kabul edildiği yağma suçu ile birleşerek, bileşik bir suç niteliğindeki nitelikli yağma suçunun içinde erimiştir. Nitekim, TCY’nın 148/1. maddesinde öngörülen ceza miktarı altı yıldan on yıla kadar hapis cezası iken, sanık hakkında ağırlaştırıcı nedenlerin gerçekleşmiş olması nedeniyle alt sınırı on yıl hapis cezasını gerektiren TCY’nın 149/1. maddesi uygulanmış, hatta Yargıtay Özel Daire uygulamaları doğrultusunda birden fazla ağırlaştırıcı nedenin birlikte gerçekleşmiş olması göz önüne alınarak temel ceza on iki yıl olarak belirlenmiştir. Bu nedenle sanık hakkında, suçun konutta işlenmiş olması yağma suçunun ağırlaştırıcı nedeni olarak kabul edildiğine ve TCY’nın 149/1-d maddesi uyarınca nitelikli yağma suçundan hüküm kurulduğuna göre, bileşik suç hükümleri göz önüne alınarak ayrıca konut dokunulmazlığını bozma suçundan da ceza tayini yoluna gidilmemelidir. Aksinin kabulü halinde, sanığın işlemiş olduğu konut dokunulmazlığını bozma eylemi, ikinci kez cezalandırılmış olacaktır. Nitelikli yağma suçunun yanında, nitelikli cinsel saldırı suçunun ya da başka bir suçun işlenmesi de, olayda konut dokunulmazlığını bozma eyleminin hukuki ya da fiili kesinti olmaksızın, yani kesintisiz olarak gerçekleştirilmiş olması karşısında ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir” Yarg. CGK. 04.10.2011, 2011/5–186, 2011/201; “Yağma suçunun katılana ait konutun içerisinde işlenmesi, 5237 sayılı TCK.’nın 149/1. maddesinin (d) bendinde düzenlenen suçun unsurunu ve nitelikli halini oluşturduğu, ayrıca konut dokunulmazlığını bozmak suçunu oluşturmadığı gözetilmeden, bu suç yönünden açılan dava için ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması” Yarg. 6. CD., 25.03.2013, 2010/6920, 2013/5948; “TCK.’nun 149/1-d maddesine göre suçun işyerinde işlenmesi durumunun, yağma suçunun ağırlaştırıcı nedeni olarak öngörülmüş olması karşısında; yağma suçunun unsuru olduğu gözetilmeden sanıklar hakkında ayrıca işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan da hüküm kurulması” Yarg. 6. CD., 13.02.2013,2012/15125, 2013/2233.
[91]“TCK.’nın 149/2. madde ve fıkrasında, yağma suçunun işlenmesi sırasında, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğinin belirtildiği; neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun aynı Yasanın 87. maddesinde düzenlendiği; somut olayda, yakınanın tabanca atışı ile 5237 sayılı TCK.’nın 86/1, 86/3-e maddelerinde tanımlanan hayati tehlike oluşturmayacak ve basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek vasıfta yaralandığı, bu bağlamda anılan Yasanın 87. maddesinin uygulama koşullarının oluşmadığı ve kasten yaralama suçunun bu hali ile yağma suçunun unsuru olduğu gözetilmeden, bu suçtan ayrıca mahkûmiyet hükmü kurulması” Yarg. 6. CD., 01.04.2013, 2010/7010, 2013/7082.