Ceza Muhakemesinde Bağlantılı Uyuşmazlıklar ve Sonuçları
1-Kavram
Ceza yargılamasının konusunu “ceza uyuşmazlığı” oluşturmaktadır. Bazen farklı ceza uyuşmazlıkları arasında bir irtibat söz konusu olabilir. Ceza uyuşmazlıkları arasında fiilden ya da failden kaynaklanan bu irtibata “bağlantı” adı verilir.
2-Bağlantı Türleri
a-Sübjektif-Objektif Bağlantı
Sübjektif bağlantı, uyuşmazlığın süjesinin ortak olduğu durumlarda söz konusu olur. Yani, bir sanığın birden fazla suç işlediği durumlarda, uyuşmazlıklar sübjektif açıdan birbirlerine bağlıdır[1]. (A)’nın kapı kilidini kırarak girdiği (B)’nin evinde, uyumakta olan (B)’ye cinsel saldırıda bulunması ve değerli bir tabloyu alarak oradan ayrılması hadisesinde, uyuşmazlıklar arasında sübjektif açıdan bağlantı mevcuttur[2].
Objektif bağlantı ise, uyuşmazlıklar arasındaki, faile bağlı sübjektif nitelik taşımayan, dış dünyadan objektif olarak algılanabilen olgulara ilişkin bağlantıyı ifade etmektedir. Buna göre, suçun konusu ve/veya olayı meydana getiren fiil ya da fiillerin ortak olduğu durumlarda objektif bağlantı söz konusudur[3]. Örneğin (A), (B), ©’nin, (D)’nin evine girip iştirak halinde hırsızlık suçunu işlemeleri örneğinde, bu uyuşmazlıklar arasında fiil yönünden bir ortaklık, yani objektif bir bağlantı söz konusudur[4].
Objektif bağlantının mutlak surette tek bir olay ya da fiil üzerinde toplanması gerekmez. Birbirinden bağımsız olmayan küçük olguların bir bütünün parçalarını oluşturduğu hallerde de objektif bağlantıdan söz edilir. Objektif bağlantının bulunduğu hallerde, davaların birleştirilmesi ile güdülen amaç, gerek zaman, emek ve masraf bakımından usul ekonomisine hizmet etmek, gerekse maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına katkı sağlamaktır. Bu hallerde, olayın konusu, olayı meydana getiren fiil ya da fiillere ilişkin deliller, tek bir yargılamada toplanmakta, değerlendirilmekte ve bu yolla hem yargılama süjelerinin işi kolaylaşmakta hem de maddi gerçeğin ortaya çıkarılması daha kolay hale gelmektedir[5].
b-Dar-Geniş Bağlantı
Ceza uyuşmazlıkları arasındaki ortak noktanın somut olarak tanımladığı durumlarda “dar bağlantı”dan söz edilir[6]. Ceza uyuşmazlıkları arasında sübjektif ya da objektif bağlantının bulunduğu durumlarda dar bağlantı vardır. Ceza uyuşmazlıkları arasındaki müşterek noktanın maddi vakıa olduğu hallerde dar bağlantı türlerinden biri olarak objektif bağlantı, müşterek noktanın sanık olduğu durumlarda ise sübjektif bağlantısöz konusudur[7].
Bağlantı kavramının düzenlendiği CMK.’nun 8 inci maddesinde; “Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır”
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır”denilmekte olup, burada “dar bağlantı” düzenlenmiştir[8].
Geniş bağlantı ise CMK.’nun 11 inci maddesinde düzenlenmiştir. Maddede; “Mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine karar verebilir” denilmektedir. Geniş bağlantı, bu düzenlemeye göre, bir tek mahkemenin yetkili olduğu işler yönünden kabul edilmiştir[9]. Ancak farklı mahkemelerin bakmakta olduğu davalar arasında da bağlantı söz konusu olabilir. Ceza muhakemesinde kıyas mümkün olduğundan, farklı mahkemelerde görülen ve aralarında bağlantı bulunan uyuşmazlıkların da birleştirilerek görülebileceği ifade edilmelidir. Nitekim, uygulamada da, farklı mahkemelerin görev ve yetki alanına giren ancak aralarında bağlantı bulunan uyuşmazlıkların birleştirilerek görüldüğünü belirtmek gerekir[10].
c-Tek Çeşit-Karışık Bağlantı
Birbiriyle bağlantılı uyuşmazlıkların her birinin cezai olduğu durumlarda “tek çeşit bağlantı”dan söz edilir[11]. Örneğin (A) ve (B) iştirak halinde hırsızlık suçunu işlemişler, ardından da (D)’yi yaralamışlardır. Bu hadiseler arasında, yalnızca ceza hukukunu ilgilendiren tek çeşit bağlantı vardır.
Uyuşmazlık konularının farklı disiplinlere ait olduğu durumlarda “karışık bağlantı”dan söz edilir[12]. Örneğin (A) ve ©, (B)’nin malını çalmış, ancak malın kime ait olduğu konusunda bir uyuşmazlık ortaya çıkmıştır. Çözümü icap eden uyuşmazlıklar birbirinden farklı disiplinlere ait olduğundan, burada karışık bağlantı vardır.
3-Bağlantının Sonuçları
a-Birleştirme
Bağlantının ilk sonucu davaların birleştirilmesidir. Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir (m.9). Örneğin biri Asliye, diğeri Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giren bağlantılı iki uyuşmazlığın, Ağır Ceza Mahkemesi’nde birleştirilerek görülmesi mümkündür[13].
CMK.’da ayrıca, görülmekte olan davaların birleştirilmesi ve ayrılmasına ilişkin 10 uncu maddede; “(1) Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(2) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(3) İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur” denilmek suretiyle, davaların birleştirilmesinin yanında ayrılmasına da açıkça yer verilmiştir.
Uyuşmazlıkların birleştirilmesi için şu şartlar bir arada bulunmalıdır:
Eylemler arasında bağlantı bulunmalıdır. Davaların birleştirilebilmesi için, olaylar arasında kişisel ya da eylemsel bağ bulunması gerekir[14].
Buna fayda ve gerek bulunmalıdır. Birleştirmenin temel amacı, bağlantılı uyuşmazlıkların farklı yargılamalarda çözümlenmesi yerine, zaman, emek, iş yükü açısından fayda sağlamaktır. Diğer taraftan bağlantılı uyuşmazlıkların birleştirilerek görülmesi, yargılamanın ucuz, çabuk yapılması gibi usul ekonomisinin diğer gerekliliklerine de hizmet edebilir. Ayrıca birbirinden farklı mahkemelerde bağlantılı uyuşmazlıkların görülmesi, çelişkili kararların ortaya çıkması tehlikesini de beraberinde getirdiğinden, davaların birleştirilerek görülmesi bu tehlikeyi de ortadan kaldırır[15].
Birleştirme ile yargılama daha çabuk sürdürülecek, daha ucuz ve iyi olacaksa “birleştirmede fayda vardır” denilebilir. Örneğin iki uyuşmazlığın tanıkları aynı ise, bu kişiler bir kez çağrılmış olmakla ekonomik ve zamansal kar elde edilmektedir. Ancak, birleştirme muhakemeyi uzatacak ya da herhangi bir faydası olmayacaksa, davaların birleştirilmesi yoluna gidilmemelidir. Örneğin, sadece bir dosyadaki delili kullanabilmek için davalar birleştirilmez.Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23.10.2001 tarihli 6/164–225 sayılı kararında; “ …Yerel Mahkeme’nin ilk hükmün sonrasında A.K ve F.B ile ilgili olarak suç duyurunda bulunması üzerine bu kişiler yönünden ne işlem yapıldığı, haklarında dava açılıp açılmadığı, açılmışsa isnadın konusu ve niteliğin ne olduğu bilinmemektedir. Dolayısıyla bu aşamada somut olayda, birleştirilmesi olasılığı bulunan bağlantılı bir davanın varlığından söz etmek de olanaklı değildir. Öte yandan, ileri sürülen tüm kanıtlar toplanmış ve tartışılmış olup, buna göre yargılamada ulaşılan somut gerçek, sanık N.Ö’nün suçunun sabit olduğu, diğer sanıklar ve B.Ö ile N.G’nin suçlarının sabit olmadığıdır. Buna göre, suç duyurusunun sonuçlarının araştırılması, var olan kanıtlara sonucu etkileyebilecek ölçüde katkı sağlamayacaktır. Bu nedenledir ki, şayet açılmışsa, bu şahıslar hakkındaki davaların birleştirilmesi zaman ve emek yönünden de yararlı olmayacaktır…” denilmek suretiyle kanıtların toplandığı ve delillerin değerlendirildiği bir aşamada, davaların birleştirilmesinde fayda bulunmadığı belirtilmiştir.
Birleştirme olanağı bulunmalıdır.Bağlantılı uyuşmazlıkların her biri aynı aşamada olmalı, biri diğerine ilişkin muhakeme kurallarının uygulanmasını engellememelidir. Örneğin, bağlantılı uyuşmazlıklardan biri soruşturma, diğeri ise kovuşturma aşamasında ise, birleştirmede olanak yoktur. Soruşturma ve kovuşturma evreleri farklı özelliklere sahip olup, yapılacak muhakeme işlemleri de birbirinden farklılık arz edecektir[16].
Ceza Muhakemesi Kanunu, bağlantılı uyuşmazlıkların bir yargı mercii önünde yargılanabilmesini olanaklı kılmıştır. Esasen farklı yargılamanın konusunu oluşturabilecek uyuşmazlıklar arasında, dar (m.8) yahut geniş (m.11) anlamda birlikte bakmak ve hükme bağlamak adına bir mecburiyet yahut fayda varsa, dıştan tek görünen muhakemede, aslında uyuşmazlık sayısı kadar muhakeme ve tek görünen hükümde de uyuşmazlık sayısı kadar hüküm vardır[17].
Bu durum katılma, temyiz gibi muhakeme işlemleri yönünden önem arz edebilir. Örneğin, birleştirilen her bir muhakeme için temyiz edilebilirlik ayrı ayrı aranır[18]. Birlikte görülen uyuşmazlıklardan hangisi hakkında kanun yoluna gidilirse, kanun yolunun kesinleşmeyi önleyici aktarma etkisi sadece o uyuşmazlıkla ilgili sonuç doğurur.
Bu itibarla, bağlantı noktaları itibariyle birlikte görülen farklı suçların, farklı sanıkları hakkındaki yargılamada, her bir uyuşmazlık kadar ayrı bir muhakeme vardır ve bu muhakemelere birbirinden bağımsız olarak katılmak da mümkündür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 11.07.2014 tarih, 2014/5–52 E., 2014/354 K. sayılı kararında; “CMK.’nun . maddesinin birinci fıkrasında; bir kişinin birden fazla suçtan sanık olması veya bir suçta birden fazla sanık bulunması şeklinde dar bağlantı tanımlanmış, maddenin ikinci fıkrasında da, suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiillerinin de bağlantılı suç sayılacağı belirtilerek, bu halde de fiiller arasında bağlantının varlığı kabul edilmiştir. Kanunun 11. maddesinde ise geniş bağlantı tanımlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, yapılan yargılamada mahkemece bakılmakta olan birden fazla dava arasında bağlantının saptanması halinde, bu bağlantı 8. maddede gösterilen türden olmasa dahi, yargılamanın birlikte yapılarak hükme bağlanması için davaların birleştirilmesine karar verilebilecektir. Maddede, ne tür bağlantıların bu kapsamda değerlendirileceği yönünde bir sınırlandırmaya yer verilmemiş, yalnızca mahkemenin bakmakta olduğu birden çok davada bağlantı görmesi yeterli kabul edilmiştir. Bu hükmün amacı, görülmekte olan uyuşmazlıkların birlikte yargılanmasında ve karara bağlanmasında yarar bulunmasıdır. Bu şekilde tüm delillerin birlikte değerlendirilerek, daha adil bir kararın verilmesi ve verilecek hükümlerde muhtemel değerlendirme hatalarının engellenmesi hedeflenmiştir. Görüldüğü gibi, ceza muhakemesinde genel kural, açılan her dava üzerine ayrı bir yargılamanın yapılmasıdır. Ancak, uyuşmazlıklar arasında bağlantı olduğu zaman, bağlantının özelliği gereği bu kuraldan ayrılınabilmektedir. Bağlantılı davalar ayrı ayrı görülebileceği gibi, birleştirilerek de görülebilecek olup, istisnai hallerden biri olan yargılamaların birleştirilmesine kararı verilebilmesi için;
1- Davalar arasında bağlantı olmalı, 2- Davaların birleştirilmesinde yarar görülmeli, 3- Birleştirme yasağı söz konusu olmamalıdır.
Kanun koyucu, açılan her dava üzerine ayrı yargılama yapılmasını kural olarak benimseyip istisnai durumlarda davaların birleştirilebileceğini hüküm altına alırken, birleştirmede fayda bulunup bulunmadığının her olayda araştırılmasını yargılamayı yürüten hâkime bırakmış, istisnaen de yargılamaların birleştirilip birleştirilmeyeceğini kendisi tayin etmiştir. Örneğin 4483 sayılı Kanunun 10. maddesinde yer alan; “Bu kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda memur olmayan, memur olanla; ast memur üst memur ile aynı mahkemede yargılanır” şeklindeki hükümle birleştirme zorunluluğu vurgulanırken, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 30/2. maddesi uyarınca sanıkların yargılama sırasında başka suçları olduğu anlaşılsa dahi davaların birleştirilerek görülemeyeceği, benzer şekilde 2004 sayılı İcra İflas Kanunun 346/1. maddesi uyarınca İcra Tetkik Merciinin yetkisine giren ceza davalarının diğer davalarla birleştirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Birleştirme zorunluluğu ya da birleştirme yasağının söz konusu olmadığı diğer durumlarda, mahkemelerce görülmekte olan davalar arasında bağlantı olduğu tespit edildiğinde bu davalar birleştirilebilecektir. Fakat birleştirme zorunlu olmayıp tamamen mahkemenin takdirine bırakılmıştır” denilerek birleştirme konusundaki temel kurallara ve şartlara işaret edilmiştir.
Yargıtay’a göre, “davaların birleştirilebilmesi için uyuşmazlıklar arasında bağlantı, birleştirmede fayda ve birleştirme olanağının bulunması gerekir. Davalar arasında bağlantı bulunması birleştirmeyi zorunlu kılmamaktadır. Birleştirmede mecburiyet ilkesi geçerli olmamasına rağmen somut duruma göre ihtiyarilik zorunluluğa dönüşebilecektir. Yargılamaların birleştirilmesi, tüm delillerin birlikte tartışılmasını, maddi gerçeğe daha çabuk ulaşılmasını sağlayacak, çelişkilikararlar verilmesini engelleyecektir. Yargılama daha ucuz yapılacak, kararlar arasında çelişki doğmayacaktır”.
CMK., davaların birleştirilmesi imkanını getirdiği gibi, davaların ayrılmasına da açıkça yer vermiştir. Buna göre, mahkeme, birleştirilmiş olan uyuşmazlıkları, muhakemenin her safhasında ayırabilir (m.10/1). Mahkeme, birleştirmenin amacı olan usul ekonomisinin sağlanmadığına, diğer bir ifadeyle muhakemenin daha ucuz, çabuk ve iyi yapılabilme imkânının söz konusu olmadığına kanaat getiriyor ise, uyuşmazlıkları ayırmalıdır.
b-Nisbi Muhakeme
Bağlantı sonucunda ortaya çıkabilecek diğer bir durum “nisbi muhakeme”dir. Ceza mahkemesi, kendi alanına girmeyen ve çözümü gereken tali bir konu ortaya çıktığında, iki tür hareket edebilir. Bunlardan ilki “nisbi muhakeme yapma”, ikincisi ise “bekletici mesele sayma”dır[20].
Nisbi muhakeme, mahkemenin, yargılama konusu olayın çözülmesi bakımından gerekli olan ancak kendi alanına girmeyen tali bir uyuşmazlığı, yargılama konusu olayı çözecek ölçüde, ceza muhakemesi kuralları çerçevesinde sonuca bağlamasıdır[21]. 218/1 inci maddede; “yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun hükümlerine göre karar verebilir” denilerek nisbi muhakeme düzenlenmiştir.
Ceza mahkemesinin kendi alanına girmeyen tali uyuşmazlığı, nisbi muhakeme yaparak çözmesi kural olarak ihtiyaridir. 218/1 maddesinde de “..karar verilebilir”denilerek buna işaret edilmiştir. Ancak bazı hallerde, bir meselenin mahkeme tarafından nisbi muhakeme konusu yapılması ya da yapılmaması kanun koyucu tarafından zorunlu kılınmıştır. İlk halde, “nisbi muhakeme yapma mecburiyeti”, ikinci halde ise “nisbi muhakeme yapma yasağı”ndan söz edilir[22].
c-Bekletici Mesele Sayma
Bekletici mesele, ceza mahkemesinin, ceza uyuşmazlığını çözdüğü sırada, kendi alanına girmeyen bir yan uyuşmazlığın çıkması üzerine, bu meseleyi, sorunun çözümü için görevli ve yetkili başka bir mahkemeye göndererek neticesini beklemesi olarak tarif edilebilir. 218/1 inci maddeye göre; yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da CMK. hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı da verilebilir[23]. Dolayısıyla, ortaya çıkan tali uyuşmazlığın ceza mahkemesince bekletici mesele sayılabileceği kabul edilmiştir. Bu bakımdan, bir meselenin mahkeme tarafından bekletici mesele sayılması kural olarak ihtiyaridir[24]. Ancak aşağıda belirteceğimiz üzere, bekletici mesele sayma yasağı bulunan hallerde bekletici mesele yapılamaz; bekletici mesele sayma zorunlu tutulmuş ise, bu halde de bekletici mesele sayma mecburiyeti vardır.
d-Nisbi Muhakeme Yapma Mecburiyeti/Bekletici Mesele Sayma Yasağı
218/2 inci maddede; “Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir”denilerek, nisbi muhakeme yapma mecburiyetine yer verilmiştir. Buna göre, ceza mahkemesi, mağdurun ya da sanığın yaşına ilişkin tali bir uyuşmazlık çıktığında, bu meseleyi bekletici mesele saymamalı, nisbi muhakeme yaparak sonuca bağlamalıdır[25].
Nisbi muhakeme yapma mecburiyeti, hakaret suçunda da gündeme gelebilir. Hakaret suçunda, isnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır (TCK. m.127). İşte, hakaret suçunda isnadın ispatının gerektiği bu tarz durumlarda, bu uyuşmazlık bekletici mesele yapılamayacak, hakaret davasına bakan mahkeme tarafından çözümlenecektir.
e-Nisbi Muhakeme Yapma Yasağı/Bekletici Mesele Sayma Mecburiyeti
Bazı hallerde ceza mahkemesinin, tali bir sorun ortaya çıktığında onu nisbi muhakeme yaparak çözmesi mümkün değildir. Bu hallerde “nisbi muhakeme yapma yasağı” söz konusudur. Nisbi muhakeme yapma yasağına Anayasa’nın 152/1 inci maddesinde yer verilmiştir. Maddeye göre; “bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır”. Bu hüküm uyarınca ceza mahkemesi, uygulanacak bir kanun hükmünün Anayasaya aykırı olduğu kanısına varırsa, bu hususta nisbi muhakeme yapması mümkün olmayıp, meselenin çözümünü Anayasa Mahkemesi’ne bırakması yani konuyu bekletici mesele sayması gerekir.
Mahkeme Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi görmezse, bu iddia temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır. Anayasa Mahkemesi, dosyanın kendisine gelmesinden itibaren beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse, mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesi kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır. Bu şekilde defi yoluyla Anayasa Mahkemesince incelenen bir kanun hükmünün, Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna ulaşılırsa, Anayasa Mahkemesinin bu kararının resmî gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvurulamaz (AY.m.152/2–4).
[1]Soyaslan,s.222; Şahin, s.239; Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden, s.206; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.606; Centel-Zafer, s.607.
[2]”Dosya içeriği ve UYAP kayıtlarına göre sanık hakkında mühür bozma eylemleri nedeniyle açılan diğer davaların İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/429 Esas ve 2006/606 Esas, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/165 Esas ve İzmir 22. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/521 Esas sayılı dosyaları üzerinden görüldüğünün anlaşılması karşısında; bunların ve saptanması durumunda aynı işyeriyle ilgili diğer dosyaların akıbeti araştırılarak henüz sonuçlanmamış olanların bu dava ile birleştirilmeleri, sonuçlananların ise dosya içine konulmasından sonra sanığın aynı tarihli mühür bozma eyleminden dolayı açılmış mükerrer dava ve eylemler arasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığı değerlendirilerek hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi” Yarg. 5. CD., 13.03.2013, 2011/8770, 2012/1986.
[3]Soyaslan,s.222; Şahin, s.239; Centel-Zafer,s.607; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.606.
[4]”Sanık S. B. hakkında devam eden davayla, iştirak halinde aynı fiili işlediği iddia olunan sanıklar H. A. ve İ. A. kendisine karşı suç işleyen katılan sanık E. E. ve sanıklar R. B. ve E. U. hakkında devam eden dava arasında, fiili ve hukuki bağlantı mevcut olup gerçeğin ortaya çıkarılarak gerek sübut, gerek iştirak ilişkisi ve suç nitelendirilmesi ve gerekse de haksız tahrikle ilgili isabetli bir değerlendirme yapılabilmesi için yargılamalarının birlikte görülerek delillerin bir bütünlük içinde değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır” Yarg. CGK., 04.11.2014, 2013/1–624, 2014/487; “Yargılamaların birleştirilmesi, tüm delillerin birlikte tartışılmasını, maddi gerçeğe daha çabuk ulaşılmasını sağlayacak, çelişkili kararlar verilmesini engelleyecektir. Yargılama daha ucuz yapılacak, kararlar arasında çelişki doğmayacaktır. İncelenen dosyada; İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/273 ve İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/80 sayılı dosyalarında sanıkların üzerlerine atılı suç tarihinin aynı olup mağdurların gözaltına alındıklarında işkenceye maruz kaldıklarının iddia edilmiş bulunması ve İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin derdest 2006/80 esas sayılı dosyasındaki katılanlardan A.K., B., H. H., H. B., K., M. K., M., T. ve U.’un; sanıklardan ise A. ve V.’ın İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde karara bağlanıp temyize konu olan bu dosyada da katılan ve sanık olmaları nedeniyle her iki dava arasında objektif ve sübjektif bağlantı bulunması, ceza yargılamasının amacı olan maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için her iki dosyadaki mevcut delillerin birlikte değerlendirilmesi ve iştirak halinde işlendiği iddia edilen suç nedeniyle davaların birbirlerini etkileyici nitelikte olduğu, dava dosyalarının birinde yer alan bilgiden diğer davada da yararlanılabilmesi, çelişkili kararlara neden olunmaması için davaların birleştirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken birleştirme istemi reddedilip bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örnekleri de alınıp dosyaya konulmadan ve tüm deliller birlikte değerlendirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulmasına karar verilmelidir” Yarg. 8. CD., 11.04.2013, 2013/2523, 2013/11479.
[5] Ceza Genel Kurulu’nun 11.07.2014 tarih ve 5–52/354 sayılı kararında; “çift taraflı bir karşılaşma suçu olan rüşvette, alanın ve verenin hukuki konumları birbirinden farklıdır. Rüşvet alanın mutlaka kamu görevlisi olması gerekmekte olup bu haliyle rüşvet alma suçu özgü suç niteliğindedir. Rüşvet verenin ise kamu görevlisi olması şart olmayıp, herkes bu suçun falili olabilecektir. Dolayısıyla kural olarak hukuki konumları farklı olan kişilerin aynı olayın tarafları olması durumunda yargılamalarının irtibat nedeniyle birleştirilerek birlikte görülmesi, maddi gerçeğin ortaya çıkartılması, usul ekonomisi ve hukuki güvenlik açısından önem arz etmektedir. Fakat davaların birleştirilmesi hususu, muhakemenin hızlı ve basit bir şekilde sürdürülmesi, muhakeme işlemlerinde gereksiz tekrarların önlenmesi ve bir an evvel maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının sağlanmasına yönelik olarak benimsenmiş bir kurum olup, Anayasamızın 141. maddesindeki “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması” ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde belirtilen davaların makul sürede görülmesi ilkeleri gözetildiğinde davaların uzatılması için bir sebep olmamalıdır” denilmektedir.
[8] Doktrinde Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden,8'inci maddenin
2'nci fıkrasını geniş bağlantı olarak kabul etmektedir. Bkz. Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden, s.207.
[9] Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.606.
[10] “Suç zabıt varakası ile sanığın savunmasında ismi geçen ve suça konu emvali sanığa getirerek biçtirmesini isteyen Z.K. hakkında Posof Sulh Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasının 5271 Sayılı CMK.’nun 11. maddesi uyarınca birleştirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi” Yarg. 3. CD., 19.03.2007, 2006/7143, 2007/2425.
[11] Yenisey-Nuhoğlu,s.132; Şahin, s.239; Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden,s.207; Centel-Zafer,s.606; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.606.
[14] “Davalar arasında kişisel veya eylemsel bağ bulunması halinde davaların birleştirilerek kanıtların birlikte değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile hüküm kurulması “Yarg. 4. CD., 29.05.2006, 2005/7128, 2006/11479.
[16] Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden, s.209.
[18] Yarg. CGK., 01.03.1982, 5–51/78.
[19]Yarg. 8. CD., 11.04.2013, 2013/2523, 2013/11479.
[21]Yenisey-Nuhoğlu,s.138; Soyaslan,s.225; Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın- Akcan-Erden, s.210.
[23]”Hırsızlık suçuna dair soruşturma kapsamında el konularak sanığa yediemin sıfatıyla teslim edilen “taktak” tabir edilen motorlu aracın çalınmasıyla ilgili olarak açılan Doğanhisar Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/286 Esas sayılı dava dosyasının sonucu beklenerek, suça konu eşyanın mülkiyetinin sanığa ait olup olmadığının tespiti ve sanığın suç işleme kastının bulunup bulunmadığının tartışılması gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 16. CD., 16.03.2015, 2015/338, 2015/115: “İİK’nun 331/4. maddesindeki “…Taşınmaz rehni kapsamında bulunan eklentinin rehin alacaklısına zarar vermek kastıyla taşınmaz dışına çıkarılması halinde, eklentinin zilyedi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.” hükmü karşısında; sanığın eyleminin İİK’nun 331/4. maddesinde düzenlenen suçu oluşturabileceği ancak, aynı eylem sebebiyle sanık hakkında, Turhal Asliye Ceza Mahkemesinde hırsızlık, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından ayrı bir dava açıldığı ve 8.4.2014 tarih 2014/182 Sayılı verilen mahkûmiyet kararının temyiz edildiği anlaşılmakla, 5237 Sayılı TCK.’nun 290/2. maddesi de gözetildiğinde anılan dava dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi” Yarg. 11. CD., 22.01.2015, 2014/1635, 2015/991: “Dava konusu yere ilişkin, hazine adına Türkeli Mal Müdürlüğü tarafından dava konusu yerin orman olmadığı ve hazine adına tescil edilmesi gereken yer olduğuna dair, orman idaresi aleyhine Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açıldığı ve mahkemenin 2007/161 Esas sırasına kayıtlı olan davaya sanıkların da müdahil olduklarının anlaşılması karşısında, dava konusu yerin niteliğinin tespitine ilişkin açılmış olan söz konusu davanın bekletici mesele yapılarak, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tespiti gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 3. CD., 17.04.2014, 2014/2516, 2014/16020: “Suç vasfının değişmesi veyahut sanıklar hakkında haksız tahrik koşullarının oluşması ihtimaline binaen sanıklar ve müştekinin aralarındaki yol anlaşmazlığıyla ilgili dava dosyası getirtilip incelenerek, davanın mahiyetine göre gerektiğinde de kesinleşmesi beklenip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tesbiti gerekirken, eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması” Yarg. 2. CD., 12.06.2013, 2012/27467, 2013/15559.
[24]Yenisey-Nuhoğlu,s.142. Soyaslan,s.226; Ünver-Hakeri, s.155.
[25]”Resmî bir kurumda doğmadığı dosya kapsamından sabit olan mağdurenin, kayden 04.11.1993 doğumlu olup suç tarihi itibariyle 15 yaşını doldurmasına az bir zaman kalması karşısında, suç niteliğine etkisi nazara alınarak, mağdurenin yaş tespitine esas olacak şekilde kemik grafileri çektirilip, tam teşekküllü bir hastaneden içinde radyoloji uzmanının da bulunduğu sağlık kurulundan rapor alınması, duraksama halinde Adli Tıp Kurumundan görüş alınarak mağdurenin gerçek yaşının bilimsel şekilde saptanmasından sonra suç niteliğinin ve sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, oluşumunda radyoloji uzmanının bulunmadığı ve yetersiz bulunan sağlık kurulu raporuna istinaden eksik soruşturmayla hüküm kurulması” Yarg. 14. CD., 02.11.2011, 2011/13000, 2011/2265.
Originally published at https://caneryenidunya.com on August 29, 2019.