Ceza Muhakemesi Kurallarının Zaman Bakımından Uygulama Alanı

A. Caner YENİDÜNYA
7 min readApr 22, 2020

--

“Tarihi Büyük Saat Kulesi”, Seyhan, Adana

Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlayan ceza muhakemesine ilişkin faaliyetin devamı sırasında, usul hükümlerinde değişiklik meydana getiren yeni yasaların yürürlüğe girip, eskilerin yerlerini almaları halinde, yapılan ve ileride yapılacak olan muhakeme işlemlerinin yeni yasalar karşısındaki konumunun ne olacağı sorunu ile karşı karşıya kalırız. Ceza muhakemesi hukukuna ilişkin yasaların zaman bakımından uygulanmasında geçerli prensip “derhal uygulama” (hemen tatbik) kuralıdır[1]. Bu kuralla amaçlanan yeni yasanın açılmış veya kendisinin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak olan ceza davalarıyla ilgili, henüz yapılmamış işlemlere uygulanması ve eski yasanın yürürlükte olduğu sırada tamamlanmış işlemlerin de geçerli sayılmasıdır[2].

“Derhal uygulama” ile her iki yasaya uygulama alanı tanınmakta, eski yasa zamanında tamamlanmış işlemler geçerli kabul edilmekte, henüz tamamlanmamış, yapılacak işlemlerin ise, yeni yasaya tabi olması esası kabul edilmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak da, ceza muhakemesinde fiilin işlendiği zamanın Kanununa tabi olmaktan ziyade, muhakeme işleminin yapıldığı anda geçerli bulunan kurala tabi oluş söz konusudur.

Derhal uygulama prensibinin gerekçeleri doktrinde çeşitli şekillerde açıklanmıştır. Bir görüşe göre, ceza muhakemesi hukukunda, zaman bakımından uygulama yönünden “fiil (suç)” değil ceza muhakemesi işlemi dikkate alındığından, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin zaman bakımından uygulama yönünden ortaya koyduğu sonuçlar, ceza muhakemesi kuralları bakımından geçerli değildir[3]. Diğer bir görüşe göre ise, yeni getirilen bir ceza muhakemesi kuralının, eskisinden daha iyi olduğu varsayılır. İyi olmadığı kabul edilerek kaldırılan bir kuralın ileriye yürütülerek uygulanması kabul edilemez[4]. Bir diğer görüşe göre, bu prensibin ceza muhakemesi hukuku kuralları açısından uygulanması, yeni kanunun eskisinden daha mükemmel olmasının yanında, ülkede aynı konuyla ilgili birden fazla kanunun uygulanmaması gerekliliği ve kanunların yürürlükte bulundukları süre içinde düzenledikleri alanlarda uygulanacağı düşüncelerine dayanmaktadır[5].

Ceza muhakemesi kurallarının zaman bakımından uygulama alanına ilişkin prensipleri aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür[6]:

i) Muhakeme faaliyeti sırasında, eski yasa döneminde icra edilmemiş işlemler, artık yürürlüğe giren yeni yasaya göre yapılır[7]. Örneğin, eski yasa döneminde çağrılmamış yahut henüz dinlenmemiş olan bir tanık, tanığın çağrı usulü veya dinlenmesi konusunda farklı hükümler getiren yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, artık bu yeni kanuna göre çağrılır ve dinlenir. Bazen ceza yasasındaki bir değişiklik, ceza muhakemesi bakımından da etki doğurabilir. Örneğin, bir suç, cezasının artması ile eskiden asliye ceza mahkemesinin görev alanına girmekte iken, artık ağır ceza mahkemesinin görev alanına girebilir. Bu ihtimalde maddi ceza hukukundaki değişiklik, muhakeme hukuku yönünden derhal etki doğurur ve artık yargılama ağır ceza mahkemesinde görülür. Buna karşılık, işin esası yönünden ceza kanunlarının geçmişe yürümezliği (m.7) kaidesine uygun hareket edilmelidir.

ii) Bir ceza muhakemesi müessesesine ilişkin yeni yasal düzenlemeler yapılmış olsa da, eski yasa zamanında tamamlanmış muhakeme işlemleri geçerliliklerini korur[8]. Örneğin, eski yasaya göre, bir tanığın yeminsiz alınması gereken ifadesi, yeminsiz alınmış ise, yeni yasa tanığın yeminle dinlenmesini öngörmesine rağmen, eski yasa zamanında alınan tanık ifadesi geçerliliğini korur. Böylece tanığın yeniden çağrılıp, yeni yasanın öngördüğü biçimde yani yeminle dinlenmesi yoluna gidilmez. Buna karşılık, örneğin, muhakeme işleminin her hangi bir sebeple tekrarı icap ederse, artık yeni kanun hükmü tatbik edilir. Tanığın başka bir sebepten ikinci defa dinlenmesi gerektiğinde, artık yeni yasaya göre, yemin verdirilerek dinlenir.

iii) Ceza muhakemesine ilişkin yürürlüğe giren yeni yasanın sanığın lehine yahut aleyhine olması önemli değildir. Yeni yasa, sanığın aleyhine de olsa hüküm ifade eder ve derhal uygulanır[9]. Bu bakımdan, ceza muhakemesi yasaları, ceza yasalarından farklıdır. Nitekim ceza hukukunda yeni yasanın failin aleyhinde hükümler getirmesi halinde, suçun işlenmesi sırasında yürürlükte olan lehe yasa uygulanır; diğer bir deyişle, aleyhteki yasa geriye yürümez (m.7). Hâlbuki ceza muhakemesi hukuku alanında, yeni yasanın lehte veya aleyhte hüküm getirmesine bakılmadan onun derhal uygulanması kuralı geçerlidir. Örneğin, işlendiği tarihte takibi şikâyete bağlı olan bir suç yönünden, yeni yasa şikayet koşulunu kaldırırsa, suçun takibini kolaylaştıran sanığın aleyhine olan bu yeni kaide uygulama alanı bulur ve eğer şikâyet süresi henüz dolmamışsa savcılık makamı resen soruşturma başlatabilir[10].

Son olarak ifade edelim ki, derhal uygulama prensibinin mutlak olarak uygulanması, bazen adaletsiz sonuçların doğmasına yol açabilir. Doktrinde genellikle bu hususta verilen ilk örnek sürelere ilişkindir[11]. Örneğin, kanun yoluna başvurmak için tanınan 30 günlük süreyi, kısaltarak 7 güne indiren yasayı, eski yasaya güvenerek henüz kanun yoluna başvurmamış olanlara derhal uygulamak, adaletsiz bir sonuca sebep olur. Bu durumda kanun yoluna başvurma için tanınan 30 günlük sürenin 8 inci gününde yürürlüğe giren bu yeni yasanın derhal tatbiki ile kişi süreyi geçirmiş olacağından kanun yoluna gidemez. Oysaki kişiye bir işlem hakkında süre tanınmışsa, onun sürenin başında veya sonunda söz konusu işlemi yapma yetkisi vardır. Böylece sürenin başında kanun yoluna giden hakkını kullanabilirken, eski yasaya güvenerek bekleyen kimse hakkını yitirir ve bu durum, bireylerin yasalara karşı beslediği güveni sarsar[12]. Böyle bir sonucun önüne geçmek için yasa koyucunun geçici hükümlerle (intikal hükümleri) soruna bir çözüm yolu getirmesi gerekir[13]. Nitekim örneğin, Ceza Muhakemesi Kanunu, eski Ceza Usul Kanununda belirli bir süre şartı öngörülmemiş olan adi itiraz yolunu kaldırarak tüm itirazlar bakımından kararın öğrenildiği tarihten itibaren başlamak üzere yedi günlük bir süre şartı getirmiştir (m.268). Böylece eski Yasa döneminde henüz zamanı olduğunu düşünerek, itiraz yoluna gitmemiş bulunan hak sahipleri, CMK.’nın yürürlüğe girmesiyle, itiraz haklarını kullanmak bakımından süreyi geçirmişlerse, bu durumdan zarar görebilirdi. Ancak 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasında; “Ceza Muhakemeleri Usulü kanunu gereğince süre konulmamış adi itiraza tabi kararlara karşı Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde itiraz yoluna başvurabilirler” denilerek bu problem giderilmiştir.

Kanımızca, ceza muhakemesi kurallarının zaman bakımından uygulanmasında geçerli olan derhal uygulama prensibi yönünden bir istisnaya daha yer vermek gerekir. Bu kuralın ikinci istisnası, temel hak ve hürriyetleri sınırlayan hükümlerde yapılan değişikler yönünden kabul edilmelidir.

Bilindiği gibi, suçlar ve cezalar yönünden geçerli olan kanunilik prensibinin ceza muhakemesindeki görünümünü, “temel hak ve hürriyetlere müdahale oluşturan” soruşturma işlemleri ve koruma tedbirlerinin “kanuniliği ilkesi” oluşturmaktadır (AY.m.13) Dolayısıyla kanunilik prensibinin etki ve sonuçlarının, temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran ceza muhakemesi kuralları yönünden de kabul edilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Bunun bir yansıması olarak, örneğin ceza muhakemesinde kıyas mümkün iken, temel hak ve hürriyetlere ilişkin hükümlerde kıyas yapılması mümkün değildir. Kanunilik prensibinin getirdiği bir sonuç olarak, temel hak ve hürriyetlere ilişkin hükümlerin zaman bakımından uygulanmasında da, derhal tatbik ilkesine bir istisna tanınmalıdır. Temel hak ve hürriyetleri doğrudan ilgilendiren soruşturma işlemleri ve koruma tedbirlerinin yasal şartlarında değişiklik yapıldığında, sanık lehine olan değişikliklerin, geçmişte yapılmış bitmiş, ancak sonuçları halen devam etmekte olan işlemler yönünden de etki doğurması gerekir.

Bir koruma tedbirinin maddi şartlarını sınırlandıran yasal değişiklik sonrasında, önceki düzenlemede yer alan koşullara göre yapılmış ve bitmiş olan ceza muhakemesi işlemlerinin artık geçerli kabul edilmesi, temel hak ve hürriyetlerin kanuniliği ilkesi ve hakkaniyetle bağdaşmayan sonuçlara sebebiyet verir. Bu sebeple, tıpkı maddi ceza hukuku kurallarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallarda olduğu gibi, ceza muhakemesinde temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran işlem ve tedbirlerin şartlarını “temel hak ve hürriyetler lehine” değiştiren hükümlerin geçmişe dönük olarak etki doğurması, bu konudaki sakıncaları gidermek adına benimsenebilecek bir çözüm yoludur. Örneğin, telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurulabilecek katalog suçlar arasından (21.02.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanun’un 12 nci maddesi ile) “suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu” çıkartıldıktan sonra, bu yasal değişiklik yapılmadan önce bu suçtan dolayı alınan tedbir kararlarının artık geçerliliğini yitirdiğini kabul etmek ve bizatihi bu suç tipine dayalı olarak alınan kararlar neticesinde elde edilen dinleme kayıtlarını hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmesi icap eder.

[1] Yenisey-Nuhoğlu, s.84, 85; Soyaslan, s.95; Turhan, s.13; Şahin, s.57.

[2] Soyaslan, s.95; Şahin, s.57, 58.

[3] Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.116.

[4] Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden, s.45.

[5] Ünver-Hakeri, s.96.

[6] “Yargılama Yasalarının zaman bakımından uygulanmasında genel ilke, yasa değişikliklerindeki geçici düzenlemelerde aksi belirtilmiş olmadıkça, derhal uygulama “hemen uygulama” ilkesi geçerlidir. Bu ilke yeni Yasanın eskisinden daha mükemmel olması ve ülkede aynı anda birden çok yargılama yasasının uygulanmaması, yasaların bulundukları süre içerisinde, düzenledikleri alanlarda uygulanacağı görüşüne dayanmaktadır. Derhal uygulanırlık ilkesinin doğal sonucu olarak, usul işlemleri, yapılacağı sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacak ve ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda yeni yasa hemen uygulanacak, ancak, bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmeyecektir. Bu ilkenin sonucu olarak;

a- Usul işlemleri mutlaka yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.

b- Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.

c- Yeni yasanın yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri yeni yasaya tabi olacaktır.

d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.” Yarg. CGK. 22.11.2005, 2005/16–139, 2005/139.

[7] Turhan, 14; Ünver-Hakeri, s.98; Şahin, s.58; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.117.

[8] Turhan, 14; Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden, s.45; Ünver-Hakeri, s.99; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.176.

[9] Ünver-Hakeri, s.99, 100; Turhan, 14; Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden, s.45; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.117.

[10] Doktrinde; “önceki kanuna göre takibi şikâyete bağlı bir suç sonraki kanunda re’sen soruşturulması gereken bir suç sayılmışsa sonraki kanun geçmişe uygulanmaz”görüşü de ileri sürülmüştür. Bu düşüncenin dayanağı, şikâyetin ceza muhakemesi değil, maddi ceza hukukuna ait bir kurum sayılmasıdır. Bkz. Erem, Faruk — Danışman, Ahmet-Artuk, Emin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 14. Bası, Ankara, 1997, s.145, 195 vd.

[11] Yenisey-Nuhoğlu, s.87; Soyaslan, s.96; Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden, s.45.

[12] “… 2789 sayılı kanunun yürürlüğünden önce, sanığın mahkum olduğu ve değişiklikten önce yürürlükte bulunan hükümlerine göre bunun temyiz incelemesinin mümkün olup, usulüne göre temyiz olunduğu anlaşılmaktadır. Ortada eski usul hükümlerince tamamlanmış işlem ile sanık tarafından kullanılmış bir hak -temyiz hakkı- bulunmaktadır. 21.1.1983 gününe kadar çeşitli nedenle temyizen incelenmemiş bir hükmün, bu tarihten sonra yasa değişikliği nedeniyle incelenemeyeceğini düşünmek tevhidi içtihat kararlarında da benimsenen ve kıyas yoluyla uygulanması gereken müktesep hak kaidesi ile eşitlik ilkesine aykırı bulunmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar karşısında hükmün temyizen incelenebileceğine karar verilmelidir” Yarg. CGK., 02.05.1983, 65/199.

[13] Soyaslan, s.96; Yenisey-Nuhoğlu, s.87; Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden, s.45.

--

--

A. Caner YENİDÜNYA
A. Caner YENİDÜNYA

Written by A. Caner YENİDÜNYA

Prof. Dr. , Hukuk, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku, Kriminoloji, İnfaz Hukuku

No responses yet